29 Mayıs 2013 Çarşamba

Hoi An'da Sokak ve Işık

Hoi An, Viet Nam
UNESCO'nun dünya kültür mirası listesine aldığı Hoi An'dan bir sokak sahnesi.

Meraklısı için fotografın karanlıkoda öyküsü:
Rangefinder tipi 35mm makinanın üstünde 35mm optik, içinde de Ilford Delta 100 film vardı. Film banyosu her daim güvenilir Ilford ID-11 (1:1 sulandırılmış).


Bu fotograf çok uzun süre dikkatimden kaçtı, çünkü tüm negatife baktığım zaman özellikle en sağdaki adam dikkati dağıtıyordu. Sonra geçen gün "niye bunu kare formatta basmıyorum ki?" dedim kendi kendime. Denemeye değerdi. Kartta nasıl durduğunu görmek için hızlıca bir düz baskı yaptım:


Fena değildi sanki. Ortadaki adam ve kucağındaki çocuk ve bana doğru uzayan gölgesi etrafında dönen koni başlıklar, yaprakların arasından süzülen ışık huzmeleri ilgimi tutuyordu. Hemen hanımın da fikrini aldım, o da  ok deyince karanlıkodaya döndüm ;-)

Daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum ama fotograf baskısında her zaman dikkat ettiğim bir şey var: fotografın beyazı ile kartın beyazı özellikle karenin kenarlarında ayrışmalı! Yani fotograf nerede başlıyor, nerede bitiyor, ben görmek istiyorum. Patlayan ters ışıktan kaynaklanan ortadaki parlak bölgelere hiç dokunmadım ama üst ve alt kenarlarında bazı kısımlar kart beyazına çok yakındı ve buralara çok az ton vermek istiyordum. 

Bunu nasıl yapacağımız malum...ilave poz vereceğiz; ama soru: ne kadar? Her karanlıkodacının kendince işe yarayan bir yöntemi vardır elbette; benimkisi klasik test şeritleri. Şöyle yapıyorum, sadece sorun olan yeri kapsayacak büyüklükte küçük fotograf kartı parçaları kesiyorum ve bunlarla farklı pozlar deniyorum. Mesela bu fotografta ana poz 17 saniyeydi. Üç tane küçük fotograf kartı parçası kestim. Bunların ilkine 17 saniyelik ana pozdan sonra ortasında küçük bir delik olan bir karton kullanarak gökteki patlamış yere ilave 8 saniye verdim. İkinci kart parçasında ilave poz 17 saniye, üçüncüsünde 34 saniyeydi. Düz baskı ve yanında 17 saniyelik ilave müdahale görmüş test parçası:


Islak test şeridini alttaki baskının üstüne yapıştırarak etkiyi daha iyi görebiliriz. Bunu bütün test parçaları için yaptığımızda hangisinin fotografa daha uygun düştüğüne kolayca karar verebiliriz:


Bu şekilde ilerleyerek hem aşağıda kırmızı ile çevrelenmiş göğe, hem de sarıyla çevrelenmiş zemine ne kadar poz vermek istediğimi belirledim. Bir de soldaki kadının yüzünü (mavi alan) çok az, yaklaşık 2-3 saniye maskeledim ki biraz daha detay ortaya çıksın.


Yukarıdaki nispeten küçük 19x19cm'lik baskıya kanım kaynayınca fiber tabanlı 30x40cm Ilford MGIV karta bir tane de 27x27cm'lik daha büyük bir versiyon basayım dedim.

Büyütmek için tıklayın
Bu baskıları geçen haftalarda bahsettiğim ve büyük keyifle kullandığım ("çalıştığım" diyesim gelmedi) Leitz Focomat 2c agrandizör ile yaptım. Üretmek güzel şey arkadaş!

Seyahat nedeniyle iki haftalık bir ara veriyorum dostlar. Sağlıcakla kalın...

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Kapadokya'da Balon

Göreme, 2013
Kapadokya'da 3 kişinin öldüğü, 22 kişinin yaralandığı son balon faciası birkaç hafta evvelki hayal kırıklığımın tam üstüne geldi. Sabah çok erken, daha ortalık karanlıkken, ay ışığında fotograf çekme niyetiyle Göreme'deki pansiyondan çıkar çıkmaz ortalıkta bir tuhaflık olduğunu fark etmiştim. Bir yandan o saatte hiç beklenmeyecek yoğun bir araç trafiği vardı, diğer yandan uzaklardan sanki bütün Kapadokya'ya hakim esrarengiz bir uğultu geliyordu. Göreme içinden yükselen sırta dolana dolana tırmanınca gözlerime ve kulaklarıma inanamadım. Cavuşin'e kadar (fotografta sol ufuk) uzanan coğrafyanın neredeyse her düzlük yerine balonlar serilmiş, bunlar da sıcak hava üfleyen ve müthiş bir uğultuyla ortalığı inleten motorlarla şişiriliyorlardı. Araç trafiği ise bu balonlara müşteri taşımadan kaynaklanıyordu. Havalandıklarında gökyüzünde denizanası gibi süzülen en az 80 balon saydım! Ve önümden geçen bir balonun sepeti hemen dibimdeki kayalıklara çarptı. Neyseki alabora olmadı, yolcular bir çığlık ile kurtuldular.

Manzarayı gördüğüm zaman hissettiğim hayal kırıklığı 200 avro verip bir saatlik bu maceraya katılamamış olmak değildi elbette. Muhteşem bir doğal güzelliği koruma bilinci çok geri plana itilmiş, onun üstünden mümkün olduğu kadar çok kar etme güdüsü öne çıkmış gibi geldi bana. Hayal kırıklığım, öncelikle korumacı bir zihniyet  beklerken bu kadar tüketme ve kar odaklı bir anlayış sezmemdendi. Bu "turizm endüstrisi"nin coğrafyaya bir zarar vermediğine de emin olamıyorum. Onca balonu sermek için geniş düzlükler bulmak, belki de açmak gerek. Doğal düzlükler bile iyice doğallıklarını kaybetmiş, pist görünümü almıştır. Bütün o vadi aralarından havalanan balonlara giden bir minibüs trafiği ve onların yaptığı tahribat var. Talep ve arzla gelen balon enflasyonu ise ister istemez beraberinde kaza riskini arttırıyor.

Meraklısı için kısa birkaç teknik detay:
Çekimde orta format TLR tipinde Rolleiflex makina kullandım. 6x6 Kodak Tmax400 filmi ham kimyasallardan hazırladığım ID-68 formülünde yıkadım. Sulandırma 1:1, süre 8 dakika.


Son zamanlarda biraz komplike baskılar paylaşmıştım. Nedense öyle denk geldiydi. Ama siyah beyaz karanlıkoda işi hiç de sürekli öyle değil. Mesela fiber tabanlı Ilford MGIV'e yaptığım bu baskıda hiç ilave müdahale yok. Test şeritleriyle poz ve kontrast süresini bulmak yetti.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Direkli Kilise - Zelve

Direkli Kilise, Zelve, 2013
Kapadokya'daki Zelve vadisini uçtan uca dolaşmış, iyice yorulmuştuk. Çıkışa yakın, yokuş yukarı bir patikanın başında "Direkli Kilise" işaretini görünce bir anlık kararsızlıktan sonra tırmandım. Önce pek etkilenmedim; kaçıncısını gördüğüm dehlizlere benziyordu. Ama ekibin geri kalanı bekleyen kekin hayaliyle doğrudan arabaya gittiği için yalnız kalmıştım, içerideki sessizlik ve serinlik de hoşuma gitti, oturup yavaş yavaş ortamın içime sinmesini bekledim.

Önce direğin diğer tarafından birkaç fotograf çektim. Son karemi ise tavandaki bu "X" için kullandım. Tripod ve makina neredeyse yere sıfırdı. Obtüratörü B'ye getirdim, saatime baktım, deklanşöre bastım, 30 saniyelik poz süresini sayarken mekandaki azıcık ışığın filme yavaş yavaş nüfuz edişini hayal ettim. Sütun ve tavanın adeta üstüme devrilmek üzere olan dev bir mantara benzediğini ise yeni fark ediyorum.

Bin yıl önce birilerinin taşı toprağı kazarak bir dehliz yaratmakla yetinmeyip bir de içine sütun ve harikulade tavan süslemesi düşünmesi ne kadar süzülmüş bir beğenileri olduğunu göstermiyor mu?

Meraklısı için fotografın karanlıkoda öyküsü:
Orta format TLR tipi makina ve sabit 80mm optik kullandım. Birçok orta format makinanın standart objektifi olan 80mm bukalemin gibi renkten renge dönüşebilen ilginç bir odak uzaklığı. Kullanım şekline bağlı olarak hem geniş açı hem de hafif tele etkisi elde edebilirsiniz. Bu fotografta üstümüze doğru kıvrılan tavandan dolayı geniş açı etkisi oluşmuş.

Kodak Tmax400 filmi ev yapımı ID-68 formülüyle yıkadım.


Onca detay zenginliğine rağmen kontrastı düşük bir negatif var elimizde. Bu fotografın baskısında esas hedefim tavandaki "X"in etkileyici bir şekilde ortaya çıkmasıydı. Negatiften tahmin edebileceğiniz gibi bu normal kontrastlarda olacak iş değil, özellikle karenin orta kısımlarında. Nitekim bir iki denemeden sonra 5 numara (en sert) kontrast filtresine geçtim.

Başlangıç noktası olarak karenin tam ortasını baz aldım; yani burası için iyi poz ve kontrastı belirleyecek, karenin geri kalanını ilave müdahaleler ile toparlayacaktım. Neler olabilir bunlar? Yine negatife bakarsak: yukarı doğru yoğunluk artıyor, bu kısmı ortaya göre dengelemek gerekecek; sağ/sol üst köşeler daha da yoğun, buralara biraz daha fazla poz vermek gerekecek.

"Gerekecek" diyorum ama hiçbir gereklilik yok aslında tabii ki. İstersek oraları olduğu gibi de bırakabiliriz. Ama bunu yaptığınızda göreceksiniz ki göz köşelerden kaçacak. Ben ise göz dönüp dolaşıp tavandaki "X"e gitsin istiyorum. Bunu da ancak köşeleri koyulaştırarak yapabiliriz.

Devam edeyim...sağ alt köşenin detaysız siyah olmasını istedim, çok sağlam ilave poz vereceğiz buraya. Sol alt köşeye ise bir artistlik yaptım. Baktım üç köşede de birer üçgen var, bir karton ve sağlam poz ile buraya da kendim siyah bir üçgen kondurdum ;-)

Birçok test şeridi ve birkaç saat harcayarak (çok zor oldu gerçekten) nihayet baskıyı aşağıdaki diyagramda gösterdiğim şekilde bastım.


Ana poz 5 numara kontrastta 13 saniye. Bu sırada yeşil ile taralı alanı  parmaklarımı kullanarak 5 saniye  maskeledim. Nedeni birazdan anlaşılacak.

Bu noktadan sonra bütün ilave pozlar için 3.5 numara kontrast filtresine geçtim çünkü negatifte karenin orta kısmı dışında kontrast daha iyi.

Ana poz ve kontrastta sütunun ışık alan sağ kısmı patladığı için kahverengi hattın altına doğru elimi kullanarak 5 saniye daha verdim. Yeşille işaretli kısmı daha önce maskelemeseydim bu ilave 5s ile orası zifiri siyaha dönüşecekti. Şimdi ise içinde çok az da olsa detay olan bir siyah olacak.

Gelelim tavana...kırmızı hattın üstüne bir kartonla 6 saniye, sol üst köşeye karta yakın tuttuğum bir karton ile 20 saniye, sağ üst köşeye ise yine hareketli bir kartonla 4 saniye daha poz verdim.

Sarı hattın altına kartonla 13 saniye, ardından objektif diyaframını ful açarak sağ ve soldaki  turuncu hattın altına 10'ar saniye daha poz vererek alt köşeleri tam siyaha taşıdım.

Son olarak mor ile gösterdiğim dar kenar kısımları karton vasıtasıyla 2 saniye daha pozlayarak kenarlara azıcık daha ton verdim.

Kapadokya'ya hakim sarı/kahverengi tonlardan dolayı hafif sepia tonlanmış bir versiyon da fena olmayabilir diye düşündüm. Aklınızdan tonlama geçiyorsa elinizde birkaç baskının olması fena olmaz. Böylece tonlama ile gelebilecek birtakım sürprizlere karşı kenarda yedekleriniz olur. Ben toplamda üç baskı yaptım.


İkisini tonlamada kullanmaya niyetliydim. Biri de tonlanmamış bir şekilde kalacaktı (buradaki ana fotograf). Sepia ve selenyum tonlamayı Solan Lale yazısında oldukça detaylı anlatmıştım, burada tekrar etmeyeyim.

Toner öncesinde üç baskıdan birini 1.5 dakika ağarttım, diğerini ise 3 dakika. Ne kadar çok ağartırsak tonlama sonrasında fotograf o kadar sepiaya kayar. Ağartma süresini ve toner bileşimini değiştirerek sonsuz zenginlikte ton çeşitleri elde edebiliriz.

Aşağıdaki fotografta ağartma süresi 3 dakikaydı ve sepia ton artık iyice belirgin. Sepiadan sonra 7 dakikalık selenyum tonerden (Kodak Rapid Selenium Toner, 1+9 sulandırma) sonra ise koyu grilere hafiten bir mor nüfuz etmeye başlamış.

Baskı ıslak olduğu için yüzey yansımaları var
Kuruduktan sonra baskı düzlenecek ve kenarlar kesilerek düzeltilecek.Umarım böyle uzun uzun anlatarak siyah beyaz fotograf basmak çok zormuş izlenimi uyandırmıyorumdur. Kimisi biraz uğraştırıyor ama birçok fotograf da kolaylıkla 10 dakikada basılabiliyor. Her şey bittikten sonra o el emeği göz nuru baskıyı alıp incelemenin keyfi bambaşkadır..."buna değdi be" dedirtir!

Buraya kadar bana dayanabilen sabırlı okura teşekkür ediyor, esenlikler diliyorum. Bir soru veya yorumunuz olursa çekinmeyiniz...