26 Nisan 2013 Cuma

Misafir Fotografçı: İhsan Karadayı

Yörük Köyü, Safranbolu

Bu hafta bir ilki yapıyorum, bloga bir misafir fotografçının çalışmasını koyuyorum. Ama bir nüans var, o da daha aşağıda anlaşılacak.

İhsan Karadayı bu harika portre için şu satırları yazdı:

"Yer Safranbolu yakınlarındaki Yörük Köyü…1990’ların sonlarında gezdiğim köy henüz şimdiki kadar turistik değildi. 1997 yılında Kültür Bakanlığı tarafından kentsel sit alanı ilan edilip korunarak özelliğini kaybetmemiş, aynı güzellikte misafirlerini ağırlıyor. Evlerin hemen hepsi konak niteliğinde ve özenle imar edildiği için etrafı keyifle seyrederek dolaşıyordum ki bir evin penceresinden yaşlı bir teyze sıcak bir tonla seslendi ve sokakta başlayan sohbetimiz evine davet etmesiyle yukarıda devam etti. 

Eski evlerin içinde dolaşmak ve detayları incelemek bana her zaman keyifli keşifler yaşatmıştır. Bence tüm detaylarda bir özenin, estetiğin ve emeğin olması buraları şimdiki oturduğumuz sıradan ve ruhsuz “Ev”lerden ayırarak “Yuva” kimliği veriyor. Bu nedenledir ki çektiğim fotoğrafta bunlardan örnek olsun istedim: çok güzel aydınlatılmış güneş alan bir oturma odası, perde ve sedir örtüsü kenarlarına işlenmiş danteller, ahşap raflar, duvar ve tavan süslemeleri ve teyzemizin duvarda asılı duran gençlik fotoğraf. İçerideki ışığın izin verdiği ölçüde duvardaki fotoğrafı net çıkarmaya çalıştım. Perdelerdeki dantel örtülerinin detayının kaybolmasını, teyzenin yüzünün iki yanındaki kontrastın da azalmasını ve gölgeli tarafın aydınlanmasını istemiyordum. Günlerce yanımda gezdirip bir kez bile kullanma ihtiyacı duymadığım tripodun yeri geldiğinde nasıl bir ihtiyaç olduğunu anladığım acı tecrübelerden biriydi."


İhsan eski bir siyah beyaz tutkunu ve yakın zamana kadar karanlıkodada kendi baskılarını yapardı. Araya başka mevzular girdiğinden şimdilik ara vermek durumunda kaldı. Ilık bir kış günü İhsan’la Darıca’daki evlerinin balkonunda körfeze karşı otururken birkaç fotografını merak ettim. Derken negatif arşivi masanın üstüne serildi, negatiflere bakmak için mercek çıktı. İnceledikçe fark ettik ki aslında hiç baskısı yapılmamış çok iyi kareler var. “Sen bunları bana ver, kontakt baskılar falan yapayım” deyip bir tomar negatifi koltuğumun altına sıkıştırıp gittim. 

Yukarıdaki fotoğraf işte o gün aşırdığım negatif tomarının içinden beğendiğimiz ve 30x40cm’ye kadar büyük baskısını yaptığım karelerden biri. Burada yer almasının ana nedeni ise artık bir karanlıkoda öyküsünün olması. Ne de olsa bizim gariban blogun esprisi de bu ;-)

Meraklısı için fotografın karanlıkoda hikayesi:
Ilford Delta400 film. Negatif banyosu meçhul.


İhsan’ın bu karedeki ana derdi duvardaki resmin ortaya çıkmasıydı, ama negatifte orada o kadar az detay ve kontrast vardı ki hiç uğraşmaya değer bulmadım. Bir ihtimal, resmi biraz maskeledikten sonra 5 numara kontrast filtresiyle yakma düşünülebilirdi. Ben muhteşem sıcak tonlarından dolayı Forte’nin fiber tabanlı Fortezo kartını kullanmayı tercih ettim (artık ne Forte ne de kartları yok maalesef); lakin bu kart ise sabit kontrastlı. Duvardaki resmi sadece maskelemek demek, orasının sevimsiz bir griye dönüşmesi demek…bunu tercih etmedim. Yine de fotografın baskısında, duvar resminde, burada göründüğünden daha fazla detay var; bunu aşağıdaki baskının ıslak fotografından da görebilirsiniz.

Test şeritleri kullanarak kontrast aralığının Fortezo kart için hala çok fazla olduğunu, özellikle teyzenin başörtüsünün güneş vuran kısımlarında detayın çıkmadığını fark edince buna benzer durumlarda çok işe yaradığını bildiğim ve Taş Kahve yazısında detaylıca anlattığım flaşlama tekniğini kullanmaya karar verdim. İki hafta önce tanıttığım Focomat 2C'ye negatifi takarak kartı pozladıktan sonra kartı hemen yandaki Meopta agrandizöre transfer ettim ve onunla negatifsiz olarak kartı 1.8s boyunca beyaz ışığa maruz bıraktım. Bu şekilde beyazlar detay verebilecek eşik değere çıktılar. 

Kartı ev yapımı ID-78 banyosunda 3 dakika değil de 5 dakika geliştirince beyazlardaki detaylar daha da iyi ortaya çıktı. Karttan karta değişmekle beraber Fortezo vb bazı kartlarda uzun banyonun detay gelişimine pozitif etkisi var, ama sislenme olmaması için dikkatli olmak, süreyi çok da abartmamak gerekiyor (sislenme olmadan maksimum banyo süresini kişisel testlerle belirlemek en iyisi).

Flaşlamadan ayrı olarak sadece teyzenin yüzünün gölgedeki kısmını çok kısa maskeledim, başka da bir müdahalede bulunmadım.

Aşağıda yıkama sırasında baskıdan bir detay görebilirsiniz:


21 Nisan 2013 Pazar

Ulu Cami Gölgesinde Şiir


Adana'da, Ulu Cami'nin gölgesinde minik taburelere oturmuş çayımızı içerken yan masayla sohbete daldık. Geçmiş zor günlerini anlattı, anlattı, biz dinledik. Birisine ithafen yazdığı bir şiiri okurken fotograf çekmeye başladım. Hatırladıkça - kim bilir, belki de elinden kayıp gitmiş hayatı - gözleri doldu...

Uzaklara daldığı, gözlerinden ışığın yansıdığı kareyi bastım birkaç hafta önce. Aynı bu postada anlattığım gibi, hep başka fotograflar, aşağıdaki kontakt baskıda kırmızıyla işaretlediklerim, öne çıkmıştı bugüne kadar. Kontakt baskıyı böylesi "keşifler" için vazgeçilmez buluyorum.



Meraklısı için birkaç teknik detay:
6x4.5cm orta format rangefinder makina. 65mm hafif geniş açı objektif. Ilford HP5 film, ID-11 film banyosu.


Bu negatifte en büyük "sorun" arka planın çok "bağırması". Yukarıdaki kontakt baskıda, sol üstteki kontakttan da görebilirsiniz bunu. Dikkati adama yönlendirmek için arka planı sakinleştirmek gerekiyor. Bugün uzun uzadıya baskı sürecini anlatmayayım, sadece ellerimi kullanarak arka planı düşük kontrast filtresiyle adım adım koyulaştırdığımı söylemekle yetineyim.

Selenyum tonlanmış baskıyı aşağıda yıkama sırasında görebilirsiniz. Gözlerin beyazında biraz grilik kalmıştı, onu da potasyum ferrisiyanür uygulayarak giderdim. Ferri uygulaması başka bir yazının konusu olsun, çünkü biraz uzayabilecek bir mevzu. Şimdilik şu linkteki harika videoyu izlemenizi öneririm. Sonlara doğru, baskıda grilik gördüğü yerlere Nathalie usta fırçayla veya pamukla lokal olarak ferri uyguluyor.


13 Nisan 2013 Cumartesi

Ustadan Yadigar: Leitz Focomat IIc

Focomat, ortadaki dev agrandizör
Geçen sene Nisan'da, vefatının yıldönümü vesilesiyle, çok sevdiğim fotografçı Fethi Sabunsoy ile ilgili bir yazı yazmıştım. Yine Nisan, yine bir yıldönümü geldi. Ve geçen gün Fethi Sabunsoy'un Focomat IIc agrandizörü yıllardan sonra kendine yeni bir yuva buldu, benim emektar Meopta'nın yanına konuşlandı. Kaderin inanılmaz bir cilvesi işte. Fethi ustanın zamanında kullandığı bu agrandizör ile heyecanla ilk baskılarımı yapmaya başladım bile. Teşekkürler Ata!

En son 1970'lerde üretilen Focomat IIc 35mm'den 6x9cm negatiflere kadar baskı yapabiliyor. Tek başıma taşıyamayacağım kadar ağır. Olağanüstü sağlamlığı ve mekaniğiyle agrandizörlerin Rolls Royce'u. Hala dünyanın dört bir yanında çatır çatır baskı yapılıyor bunlarla. Düşününce hayret ediyor insan; 40 sene önce üretilmiş bir cihaz bugün hala canavar gibi çalışıyor. Fethi ustanın inkjet printer'ı olsaydı bugün çoktan çöplükteydi (pardon, kendimi tutamadım).

İnternette Fethi Sabunsoy ile ilgili materyal arayanlar için, ki bloguma bu şekilde gelenler var, baskı arşivimden iki fotograf daha paylaşmak istiyorum.

İlki Sabunsoy'un 2000 yılında Adana'da çektiği bir fotograf:


Baskının arkasına şu detaylar not edilmiş:


İkincisi 2005 yılında, Trakya'daki Sarpdere köyünde çektiğim bir fotograf:

F. Sabunsoy Leica M6  makina ve 50mm/f2.8 Leica Elmar objektif ile çekim esnasında