1 Ağustos 2012 Çarşamba

Taş Kahve - Cunda

Taş Kahve, Cunda, 2011

Bir Cunda fotografı daha. Aylardan Mayıs. Güneşli bir sabahın erken saatleri. İçeride kırlangıçlar uçuşuyor, tavandaki yuvalarda yavrular bağırışıyor; dünya güzel, hayat güzel, ortam güzel. Kahvemi bitirdikten sonra ayağı kalkıyorum…tık, tık, tık…benden önce kimbilir kaç fotografçının yüreğini hoplatmış bu mekanda sessizce bir rulo orta format film bitiriyorum.

Meraklısı için bazı teknik detaylar:

Bu tip fotografta teknik bir zorluk var. İçerisi ile dışarısı arasındaki ışık şiddeti o kadar farklı ki bu uçları karta aktarmak kolay değil. Mesela sadece iç mekana göre bir baskı yaparsak şöyle bir sonuç elde ederiz:


Problem belli: pencereler bembeyaz, sanki hiç dış dünya yok. Negatife baktığımda pencerelerin dışının aslında kaydedilmiş olduğunu görüyorum ama karta bu yansımamış. Bunun nedenini anlamak için ışık miktarının karttaki kararmayla ilişkisini gösteren eğriye bakmak yeterli.


Burada yatay eksen karta düşen ışık miktarını, dikey eksen ise kartın kararmasını gösteriyor (1,3,5 numaralar farklı kontrast filtrelerine göre eğrideki değişimler). Dikkat ederseniz, kart, kırmızı ok ile gösterilen noktadan daha fazla ışık miktarına tepki veriyor, o eşik değerine kadarki ışık miktarları ise kartta herhangi bir kararmaya yol açmıyor.

İşte Taş Kahve’nin pencereleri negatifte o kadar yoğun ki buralarda karta düşen ışık kararma eşiğini geçemiyor. Bu tip problemi çözmenin üç yolu var:

İlki, daha çekim aşamasında sorunu görüp filmi ona göre pozlayıp yıkamak. Yani bu makarayı daha az yıkasaydım pencere o kadar yoğun olmayacak ve karta kaydedilebilecekti.

İkincisi, baskı aşamasında çok düşük kontrastlı filtre kullanmak. Bu çözümü pek tutmuyorum, çünkü dış mekanı yakalayayım derken iç mekandaki lokal kontrast kaybediliyor.

Üçüncüsü ve bu fotografta kullandığım çözüm ise ingilizce literatürde “flashing” olarak adlandırılıyor. Mantık çok güzel: madem kart bir eşik noktasından sonra kararmaya başlıyor, o zaman kartı bir şekilde bu eşik noktasına getirebilirsem onun üstüne gelen en ufak poz bile kaydedilebilmeli.  Yapılan şu: negatifi çıkartarak kartı bir miktar ışıkla pozluyoruz…bu kadar basit.  Sırası önemli değil, negatifle kartı pozlamadan önce de, pozladıktan sonra da yapılabiliyor. Kontrast filtresi bile kullanmak zorunda değilsiniz. Ama bu flaşlama süresi ne olmalı, önce onu belirlemek lazım ve bunun için yine test şeridine başvuruyorum. Agrandizörün kafasını normal baskı yüksekliğinden bir miktar yükseltiyorum, negatifi çıkartıyorum, objektifin diyaframını en kısığa getiriyorum ve 1’er saniyelik aralıklarla kartı sağdan sola doğru pozluyorum. Neticede aşağıdaki gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.


Burada en soldaki dilim hiç ışık almamış; ondan sonra sağa doğru ışık miktarı 1’er saniye artıyor. Dikkatle bakarsanız 5. saniyeye kadar kartta herhangi bir ton yok, 5. saniyeden itibaren ise çok açık bir gri beliriyor. Dolayısıyla ben kartı negatifsiz olarak 4 saniye pozlarsam eşik değerine iyice yaklaştırmış oluyorum ve bunun üstüne gelecek en ufak poz dahi kaydedilecek.  Eğer test şeridinde hiç gri yoksa hala karta yeterince ışık düşürmüyoruz demektir ve diyaframı bir miktar açarak testi yinelemeli. Yok eğer test şeridinin ilk saniyesi bile gri ise o zaman en kısa zamanda bile karta fazla ışık düşüyor demektir; ışığı daha da azaltmamız gerekir (mesela neutral density filtre kullanılabilir, agrandizörün kafası en yükseğe çıkartılabilir).

En başta gösterdiğim fotografı işte bu flaşlama yöntemiyle bastım. Düz baskı ile flaşlayarak yapılan baskı arasındaki farkı belki şu karşılaştırmada daha rahat görebilirsiniz.

solda düz baskı, sağda flaşlama ile yapılan baskı
Pencere ve tüplerdeki detay ve ton farkına dikkat.

Unutmadan son bir not. Flaşlama kullanacaksanız baskının test şeritlerini de flaşlayarak yapmalısınız ve kararlarınızı bunlara göre vermelisiniz.

Şimdi ben gittim, “flashing”i flaşlama olarak çevirdim. Daha doğru veya güzel bir kelime bilen varsa öğrenmek isterim.

Fırından yeni çıkmış taze baskı:





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder