Akçakoca |
Akşamın ilerleyen vaktiydi, ışık iyice azalmıştı, optiğim max f/4’e
kadar açılıyordu, ama Karadeniz kıyısındaki Akçakoca’da karşıma çıkan bu meclise
kayıtsız kalamazdım. Evet, bir noktadan sonra neşe zirve yaptı ve horona
geçildi J
Sofraya buyur edilmeme rağmen teşekkür edip fotograf çekmekle yetindim. Yabancıyla sofrayı paylaşmak dünyada
benzerine nadiren rastlanan, bizi biz yapan, özenle muhafaza etmemiz
gerektiğini düşündüğüm bir gelenek.
Bu fotografın, anısı dışında, beni düşündüren başka bir yönü daha var. Önce
aşağıdaki kontakt baskıyı paylaşmak istiyorum:
Büyütmek için tıklayın |
Bu filmi nerdeyse 6 yıl önce çekmiştim ve o dönemlerde
kırmızıyla işaretlediğim kareyi basmıştım. Pek içime sinmeyen bir fotograf olmuştu, ama niyesini çok analiz
etmeden arşive kaldırıp unutmuştum. Sonra geçen Cuma günü kontakt baskıyı
çıkarıp tekrar dikkatle incelerken işaretli kareden hemen sonraki fotografa
takıldım (17 numara). Bunu nasıl kaçırmıştım? Bu fotograf serisinde, karmaşaya
bir bütünsellik vermek için, gözüm dönüp dolaşırken uğrayabileceği veya takılıp
kalabileceği bir odak istiyor (buna genel bir “kural” demeyeyim ama bence iyi
bir kılavuz). İkinci fotografta kemençe çalan adamın kalkık kafası ve yüzündeki
gülümseme bu odağı sağlıyor; ilk fotografta ise kemençe çalan adamın iki
yanındaki adamlar arasında geçen diyalog hoşuma gitmiş olacak ki bu kareyi
basmak üzere işaretlemişim, ama sonra bunun fotografı yeterince taşıyamadığını
hissetmiş olmalıyım. Neyse, bu keşiften sonra dün en baştaki fotografı bastım.
Lafı biraz dolandırdım, lakin varmak istediğim bir yer var.
Yanında sayısal makinası olan bir arkadaşla fotograf çektiğimde şu senaryoyu
sıklıkla görüyorum: “Aa, kart dolmuş (çünkü aylardan beri boşaltılmamış?),
hemen hızlıca birkaç fotograf sileyim de yer açılsın”. Bunu gördüğüm zaman
kendine şans verilmeyen, bir daha geri gelmemecesine yok olan o fotografların
kaderini düşünürüm. Belki bir yıl sonra, beş yıl sonra, onbeş yıl sonra,
çekenin fotograf anlayışı evrildikçe o fotograflara başka bir gözle
bakılacaktı. Burada gösterdiğim kare için film kullanmasaydım, 16 kare yerine
sayısal makinayla 160 kare çekseydim, yarısını ilk yarım saat içinde silseydim,
kırmızıyla işaretli kareyi bir kenara ayırıp kalanını hard disk’in karanlık bir
köşesine koysadım, bugün geri dönüp o
kenara ayırdıklarımı başka bir gözle değerlendirme fırsatım ve isteğim olur
muydu? Ya silinmiş olanlar? Bu blog’u uzun süredir takip
edenler sayısal fotograf mevzusuna nerdeyse hiç girmediğime dikkat etmişlerdir.
Hem gereksiz bir karşılaştırma ve kamplaşma içine düşmemek, hem de mevzuyu çok
dağıtmamak için bundan kaçınıyorum. Ama sayısal fotografın büyük bir avantajı
gibi görülen ve gösterilen, “dilediğin kadar çek, kötü olanı sil” sloganının ve bununla gelme tehlikesi yüksek olan disiplin eksiğinin fotografçı için yararını/zararını iyi değerlendirmekte fayda var. Burada gösterdiğim fotograf
ve kontakt baskı bana analog fotografın dezavantajı gibi gösterilen yönlerinin
avantaj olarak da görülebileceğini tekrar hatırlattı.
İki haftalık bir ara veriyorum dostlar, ufukta yolculuk var…o
zamana kadar sağlıcakla kalın!
Meraklısı için fotografın karanlıkoda hikayesi:
Bronica RF645 orta format makina, 65mm hafif geniş açı
optik. Ilford HP5 filmi 1:1 sulandırılmış D76’da 13 dakika yıkadım.
Baskı için fiber tabanlı Ilford MGIV kart kullandım. Önce
nerde olduğumu anlamak için negatifin marjördeki görüntüsüne bakıp “hmm, 3
numara kontrastta 20 saniye gibi duruyor bu” dedim J Küçük bir kart parçasını
fotografın kalbine koydum (bugünlerde çok tutumluyum valla) , 20 saniye
pozladım. Mikrodalgada kuruttuktan sonra:
Fena tahmin değil. Çok az daha istiyor. Azıcık daha kontrast
da ister mi ne? Peki, iki tane daha test alacağız. Biri 3 numara kontrast ve 22
saniye, diğeri 3 numara kontrastta 11 saniye, üstüne 3.5 kontrastta 11 saniye. Yani
3.25 kontrastta 22 saniye diyebiliriz. Evet, fotografın temelini sağlam atmaya
çok dikkat ederim.Yine mikrodalga sonrasında:
Soldaki 3.25, sağdaki 3 numara kontrast. Kart yüzeyindeki
yansımalardan çok belli olmuyor ama 3 numara kontrast ve 22 saniye tam
istediğim gibi.
Tamam, bir düz baskı yapalım bakalım.
Tahmin ettiğim gibi, soldan sağa doğru fotograf gittikçe
açılıyor, çünkü üstü kapalı mekan sağdan ışık alıyordu. Peki, sağa daha fazla
poz vereceğiz. Öndeki masa da benzer şekilde daha fazla ton ister. Sağ arka
planı ne yapacağız? Ordaki karmaşa rahatsız ediyor, hele o beyaz levha direkt
gözü üstüne çekiyor.
Burada göstermeyeceğim
iki deneme daha yaptım. Birinde ful baskı ile karenin sağına ve masaya %30
ilave poz verdim. Yeterli olmadığını görüp bir sonraki baskı için %50 ilave
pozda karar kıldım. Ayrıca fotografın en üstünü ve sol üst köşeyi de biraz
koyulaştırmak iyi olabilir diye düşündüm. Diğer denemede ise arka plandaki
levha için kontrastı 1 numaraya düşürüp birkaç ilave poz denedim. Neticede
diyaframı 2 stop açıp levhayı 50 saniye daha pozlamaya karar verdim.
Bu levha için L şeklinde kestiğim iki karton parçası
kullandım. İlave pozlar için bunlarla aşağıdaki gibi istediğiniz şekilde ve
büyüklükte dikdörtgenler oluşturabilirsiniz.
Bütün bu denemelerden sonra final fotografı aşağıdaki baskı
planında gösterdiğim şekilde pişirdim.
Ana poz, 3 numara kontrastta 22 saniye.
- Kırmızı hattın sağına doğru sürekli hareketli bir karton parçası ile ilave 11 saniye (17 Şubat 2013 Kapadokya fotografındaki videoda gösterdiğime benzer şekilde).
- Elime şekil vererek mavi hattın aşağısına doğru 11 saniye.
- Düz bir karton parçası ile karenin tavanına 7 saniye. Sol üst köşeye yine elime şekil vererek 7 saniye daha.
- L şeklindeki kartonlar ile arka plandaki beyaz levhaya (yeşil ile çevrili alan) 1 numara kontrast filtresiyle 50 saniye (Niye 1 numara burada). Diyafram da 2 stop açıldı.
- Son olarak, sağ üst köşeye 7 saniye.
Bu noktaya varmak en az bir, belki birbuçuk saatimi almıştır
herhalde. Eee, vakit alıyor bu işler. Emek olmadan fotograf olmuyor.
Fiber tabanlı 30x40cm Ilford MGIV karta baskı:
Leğenin üstünde Fix yazıyor ama içindeki su...kimyasallara mümkün mertebe elimi sokmuyorum, maşa kullanıyorum.