26 Aralık 2012 Çarşamba

Karanlıkoda


“Blog Hakkında” kısmında belirttiğim gibi, fotografın anlattığı, gösterdiği, hissettirdiği yanında mutfak kısmı aslında çok önemsiz kalıyor. Geçen yıl içinde blogumun zanaat ağırlıklı olmasını çok fazla sorguladım. Yani okuyucu zaman zaman “bu karanlıkoda geyiğine ne gerek var, neticedir önemli olan” demişse benim bunu kendime her hafta sorduğuma emin olabilir. Lakin baştan beri blogun “konsepti” analog siyah beyaz fotografın zanaat yönünü, mutfağı biraz daha fazla açmak, belki de işin bu kısmını hiç bilmeyenlere tanıtmak oldu. Kendi fotografı için bir faydasını gören olduysa ne mutlu bana.

Sizi bilmem ama ben şahsen bu işe giriştiğim için mutluyum. Çünkü en başta tanımadığım fotografçılarla tanışmama vesile oldu. E madem şimdi bir yılı doldurmuşuz, sanki uygun bir fırsat gibi duruyor…beni bu blogu yazmaya cesaretlendiren değerli dostum karikatürcü Hamza Akın'a teşekkür etmek isterim.

Yılın son yazısında bütün işlerin çıktığı mutfaktan, bizim karanlıkodadan birkaç fotograf paylaşayım. Keşke son 14 yılda bütün karanlıkodalarımın bir fotografını çekmiş olsaydım diyorum şimdi…leğenler yerde, agrandizör ütü masasının üstünde..müthiş iptidai ortamlar yani. Yine de, karartabildiğiniz bir mekana bir agrandizör, üç tane de leğen sığdırabildikten sonra bu iş yapılabiliyor. Aklıma özellikle yeni kıta fotografçılarının karanlıkodaları geliyor, ameliyathane gibi, suyu var, havalandırması var, var oğlu var. Halbuki hiçbiri şart değil. Merdivenaltlarına yapılmış minik odacıklardan canavar gibi baskıların çıktığını gördüm.

Benim hiçbir karanlıkodamda akar su olmadı, çünkü hep odanın yakınında banyo vardı. Bastığım fotografı banyoya götürür, orada yıkarım. Şimdikinde bir de balkon kapısı var, orayı açtım mı karanlıkoda havalandırması da çözülüyor.

Balkon kapısı ve panjur açık
Balkon kapısı ve panjur kapalı. Balkon camında ışık geçirmez kumaş var.
Fotograflarda sağda agrandizörlerin olduğu kuru bölüm, solda ise ıslak bölüm var. Islak taraf için bir marangoza 40x50 leğenleri alacak şekilde uzun bir masa yaptırdım. Masanın altında fotograf kartlarını vs tuttuğum bölmeler var. Bir de çekmeceler yaptırdım. Bunların üstünde yıkanmış fotografları kurutuyorum.

Islak taraf
Kuru tarafta ise iki agrandizörüm var. Soldaki sadece 35mm negatif alan Focomat Ic. Üstünde bir EL-Nikkor 50mm/f2.8 optik var. Bu agrandizör kondansör kafalı. Geçenlerde ebay’den Focomat için difüz ışık veren bir renkli kafa aldım. Geldiğinde bakalım monte edebilecek miyim.

Kuru taraf
Sağdaki ise en sık kullandığım Meopta Opemus 6a agrandizör. Bununla 35mm’den 6x6 negatife kadar çıkabiliyorum. Işık kaynağı Meopta Meograde adında difüz ve gayet homojen ışık veren bir multigrade kafa. Meopta bence fiyat-performans açısından çok çok iyi bir agrandizör. Bir kere hemen hemen her tarafı metal, özellikle negatif şasesi. Sütunun eğimli olması da benim için önemli. Düz sütunlu agrandizörlerde kafayı yükselttikçe, yani fotograf tabanda büyüdükçe, önce marjör sonra fotograf sütuna çarpmaya başlar ve baskı imkansız hale gelebilir. Bunu ancak duvar montajıyla veya sütunu taban sehpasından ayırmakla çözmek mümkün olur. Meopta gibi eğik sütunlu agrandizörlerde ise kafayı yükseltince tabandaki görüntü olduğu yerde kalır ve bu problem oluşmaz. Yıllar önce düz sütunlu bir Durst agrandizör kullanırken çok küfretmişimdir de, o yüzden bu özellik benim için çok değerli. Haa şu olabilir, agrandizör düz sütunludur ama kafa ve negatif sütundan uzak olacak şekilde tasarlanmıştır; bu da bir çözüm.

Kuru taraf
6x6 negatifler için bir 80mm/f4.0 Schneider Componon objektif, 35mm negatifler içinse son zamanlarda harikulade bir 50mm/f2.8 Minolta Rokkor objektif kullanıyorum. 35mm negatifler için bile difüz ışık kaynağından dolayı aslında Meopta’yı tercih ediyorum.

Şimdi keşke 6x9’a kadar, hatta 4x5 inç’e kadar çıkan bir agrandizörüm olsaydı diyorum. Eğer böyle bir agrandizör satmaya niyetli birisini tanıyorsanız lütfen bizi görünüz! J Bir mail atmanız yeter.

2013’te her şey gönlünüzce olsun. Görüşmek üzere.




19 Aralık 2012 Çarşamba

Brecon Beacons - Galler

Brecon Beacons, 2006

Fotograf, Britanya adasındaki Galler bölgesinde yer alan Brecon Beacons tabiat parkından. 800m civarındaki zirveleriyle bu bölge yaz kış popülerliğini sürdüren uzun yürüyüş rotalarına sahip. Arabamızı yol kenarındaki park yerine bıraktıktan sonra Pen Y Fan zirvesine doğru tırmanmaya başladık ama zaman zaman ürkütücü bir tipi çıkıyor, göz gözü görmez oluyordu. Altı üstü 886m demeyin, dağ dağdır, tepede hava şartları bambaşkadır, çok dikkatli olmak, riskleri tartmak gerekir. Yön kaybı ve soğuk insanın başına ciddi iş açabilir. Bizim şansımız yaver gitti, yükseldikçe hava düzelmeye başladı ve önce Corn Du, ardından da Pen Y Fan zirvelerine çıktık. Yukarıda olağanüstü güzel bir manzara bizi bekliyordu, uzaklardan kar yüklü bulutlar gelip gelip geçiyordu.

İniş sırasında ise karşımıza dört mevsim bu doğal ortamda yaşayan midilliler çıktı (Welsh Mountain Ponies).

Birkaç saat sonra, tekrar arabamızı bıraktığımız yere vardığımızda gözlerime inanamadım. Her yer hınca hınç dolmuş, insanlar, aileler karda dağa tırmanmak için akın akın buraya gelmişlerdi. Üstüne üstlük, acil bir durum olabilir diye yol kenarında büyük bir dağ kurtarma helikopteri bekliyordu. Bir yandan halkın bu doğa sevgisini, diğer yandan tedbir amacıyla bölgeye helikopter dahi gönderilmiş olmasını hala hayranlıkla hatırlarım.

Meraklısı için teknik bir muhabbet:
Orta format SLR makinada 80mm standart optik ve Kodak TriX film kullandım. Objektifin önünde sarı veya turuncu filtre de vardı. EI320’de pozladığım filmi 1+1 sulandırılmış D76’da yıkadım. Bugüne kadar hiç açıklamadan “EI” ibaresini kullandım. EI, Exposure Index anlamına geliyor ve pozlama için bizim kişisel olarak kullandığımız/kabul ettiğimiz film duyarlılığını ifade ediyor. Örneğin Kodak, TriX film için ISO standardına göre ISO400’lük bir hız ölçmüş, kutunun üstüne de bunu yazmış. Ama illa ki bu hızı kullanmamız gerekmiyor, kişisel tercihlerimize veya hedeflediğimiz bir negatife göre filmi daha az veya daha fazla pozlayabiliriz. Bu filmi EI320’de pozladım demek, ISO400’e nazaran 1/3 stopluk ilave poz vermişim demek. Aslında bu mesele çok derin, yani öyle kafamıza göre fazla/az poz vermekle iş bitmemeli, neyi niçin yaptığımız bilmemiz lazım. Şimdilik bu konuyu daha fazla deşmeyeyim…kısa bir yazıyla işin içinden çıkamayabilirim J

6x6 negatif

Negatif problemsiz. Filtre sayesinde gök mavisi ve bulutlar iyi ayrışmış. Düz baskıda gökyüzü hala biraz cansız kalmasına rağmen ilave pozun daha da karartacağı iyi bir "temel" var. Sağ ve sol alt köşelerde de daha fazla detay olmalı.

Düz baskı
Fotografı taramak için kullandığım tarayıcı yine beyazları çok iyi tutmuyor maalesef. Sağ-sol alt köşeler burada göründüğü kadar açık değil mesela. Ne kadar ayarlarla oynadıysam da bir türlü açık tonları istediğim gibi alamıyorum. Dün yeni bir tarayıcı aldım; bakalım o nasıl sonuç verecek!

Ana baskıyı 24x30cm ebatlarındaki Ilford Multigrade Warmtone karta yaptım ve Dektol kart banyosunda geliştirdim. Kar fotografı warmtone karta basılır mı diyeceksiniz şimdi, nitekim haklısınız. Standart Multigrade karta, üstüne de selenyum tonlanmış bir versiyon daha basmalıyım sanırım.

Önce 3.5 numara kontrast filtresiyle 16 saniyelik bir ana poz verdim. Aşağıdaki şema uyarınca sağ ve sol alt köşeleri biraz toparlamak için buralara 2 saniye daha ilave ettim. Gökyüzüne daha derin tonlar vermek içinse kırmızı hattın üstüne elimi maske olarak kullanarak ilave 6 saniye, sağ üst köşeye ise 4 saniye daha poz verdim.


Şimdi burada çok çok önemli bir mesele var. Gökyüzüne ilave poz vereceğiz, tamam da, bunu hangi kontrastta yapacağız? Ana poz kontrastı olan 3.5 numara ile mi? Birçok fotografta ana poz kontrastını kullanmak yeterlidir. Ama öyle fotograf vardır ki, multigrade kartın özelliklerini kullanmak daha iyi sonuç verir:

Yüksek kontrast filtreler koyu tonları, düşük kontrast filtreler ise açık tonları daha çok etkiler!

Bu cümleyi iyi anlamakta büyük fayda var. Buradaki fotograf için bu cümle şunu ifade ediyor: gökyüzüne ilave pozları düşük kontrast filtre ile versem beyaz bulutlar gri olur, mavi gök çok az etkilenir; ilave pozları yüksek kontrast filtre ile versem mavi gök daha da kararır, bulutların beyazı ise çok az etkilenir. Nitekim bu fotografta istediğim tam da bu ikincisi. Tersi durumunu da işe yaradığı fotograflar var tabii ki. Mesela şu: Çocuk İşçi

Filmin kontakt baskısının bir kısmı ile orjinal baskı



12 Aralık 2012 Çarşamba

Nazmi Kılıçer

Nazmi Kılıçer, Üsküdar, 2012

Fotograf makinam problem çıkardığında benim için tek adres var: Üsküdar Doğancılar’daki Nazmi usta. Zanaatındaki inanılmaz yetenekleriyle yurt çapında nam salmış olacak ki TRT bu yaz gelip hakkında program bile yapmış. Kimi Cumartesi günü, başka fotografçıların da buraya “takıldığı” saatlerde bir yandan gelişen enteresan muhabbetleri ve anektodları zevkle dinlemiş, bir yandan da “artık gitsem iyi olacak, adamın başından aşkın işi var” iç çelişkisiyle kıvranmışımdır.

Lakin Nazmi usta İstanbul defterini bir hafta sonra kapatıyor, bütün atölyeyi Altınoluk’ta deniz manzaralı bir eve taşıyor. Üsküdar’dan bir hatıra kalsın diye yaz sonunda atölyede fotograflar çekmek istedim; sağolsun kırmadı beni, tamam dedi. Bu fotograflar o günden.

Nazmi Kılıçer, Üsküdar, 2012

5 Aralık 2012 Çarşamba

Deri Pazarı - Kapalıçarşı

Kapalıçarşı - 2012

Belki dikkatinizi çekmiştir, fotograf makinası, yazılarımda üstünde durmadığım bir konudur. Bunun temel nedeni makinanın önemsiz olduğuna samimiyetle inanmamdır. Öte yandan, makina önemlidir de! Çelişki gibi görüneni açıklamaya çalışayım. Önemsiz olan şey X veya Y markası mı kullandığımız. Önemli olansa makina ile ne kadar rahat ve ne kadar akıcı olduğumuz. Rahat ve akıcı biçimde kullandığımız bir makina olduğu anda bunun hangi marka veya hangi tip olduğu bence önemsiz.

Makina ile “rahat” olmamızdan sadece ayarlarını hızlı yapabilmeyı falan kastetmiyorum. Özellikle insan/sokak fotografı gibi fotografçının dışarıdan gelen bir “yabancı”, bir “ne idüğü  belirsiz”, hatta bir tehdit olduğu ortamlarda makinayı asıl önemli kılan şey “rahat” kelimesinin altında yatan diğer anlamlar:

- Makinayı gözüme kaldırdığım zaman tehdit olarak algılanıyor muyum? Mesela büyük bir makinanın üstünde bazuka gibi bir objektif birçok ortamda rahatsızlık verebilir, doğallıklar bozulabilir, en kötü ihtimalle dayak yeriz J

- Makinayı kullanırken ben rahat mıyım, kendimden emin miyim, bir “zen” ruh hali içinde miyim? Değilsem bu çok çabuk hissedilir ve yine tehdit olarak algılanabilirim, doğallık bozulur. Yukarıda bazuka gibi bir objekifin tehdit olarak algılanabilmesinden bahsetmiştim. Ama kimi fotografçılar böyle ekipmanla bile o kadar rahat, o kadar kendinden emindir ki, karşısındakine bu rahatlığını hissettirir ve bir problem yaşanmaz. Elbette burada makinadan çok fotografçının kişilik özellikleri daha önemli bir parametre.

Fotograflarımda insan öne çıktığı için kendimi sessiz ve “alçakgönüllü” makinalarla daha rahat hissediyorum. Genelde eski ve demode görünen,  çok göze batmayan rangefinder veya TLR tipi makinalar oluyor bunlar. Gerçi orta format Rolleiflex TLR bazen beklemediğim şekilde  ilgi odağı da olabiliyor,  tanımadığım insanlar nostaljik nedenlerle yanıma gelip muhabbet ediyorlar (“eskiden dedem bunlarla şöyle şöyle güzel resimler çekmişti…”) J

Bu fotografta ben kadrajı kurarken bir esnaf gelip tabureye oturdu. Sakin, telaşsız netledim, kadrajı bir daha kontrol ettim, makinanın kayışını gererek kucağımda iyice sabitledim,  tadını çıkara çıkara deklanşöre bastım, filmi sararken de içimden amcaya teşekkür ettim….Rolleiflex TLR ile kendimi rahat hissediyorum (jilet gibi keskin, harikulade bir objektifinin olması da fena değil yani).

Meraklısı için teknik detaylar:
Ilford Delta3200 filmi EI1000’de pozlayıp stok ID-11’de 10.5 dakika yıkadım.


Gayet kolay bir düz baskı istediğim tonları ve kontrastı verdi. Düz baskı iyi görünüyorsa daha fazla kasmaya gerek yok. David Vestal’in dediği gibi: “Düz baskıya bir şans tanıyın”.

 1+9 sulandırılmış Kodak Rapid Selenium Toner ‘de yaklaşık 6 dakika tonlanmış baskı: