Bu blogu şu ana kadar üç aşağı beş yukarı takip ettiyseniz böyle bir fotograf size şaşırtıcı gelebilir. Gerçekten de bu tarz yakın plan çiçek fotografını çok nadir çekerim. Lakin bu lale evdeydi ve günlerce büyümesini, açmasını, solmasını izledim…e bir iki tane fotografını da çekelim şimdi. Lale, ömrünün sonlarına doğru bence en güzel "poz"larını verdi. Işık, balkon kapısından giren doğal ve difüz günışığı.
# Fotograf aslında tam siyah beyaz değil, en alttaki fotograflarda
görülen sarımsı tonlarda. Ama hem renkli taramalarda yaşadığım sorunlar hem de
yüzlerce farklı ekran tipinde renklerin bambaşka görünmesinden dolayı ana
fotografı salt siyah-beyaz olarak göstermeyi tercih ediyorum.
Meraklısı için teknik bir muhabbet (dikkat, çok uzun):
Son zamanlarda selenyum tonlamaya karşı artan ilgimden
bahsetmiştim. Bu fotografta bunu bir adım ileri götürdüm, yarı sepia yarı
selenyum şeklinde bir tonlama yaptım. Aşağıda anlatacağım ama önce negatife bir
bakalım:
Bu kez düz baskıyı koymayayım, negatifi okumaya çalışayım.
Çiçeğin arkasına büyük siyah bir karton koymuştum ama bunu maalesef pek
becerememişim. Bir kere sol altta kareye arka fonun kenarı girmiş. Daha da
önemlisi, fonda ışık düzgün dağılmamış: karenin sol kısmı sağ kısma göre daha
açık, yani düz baskıda sol taraf siyah olduğu zaman sağ taraf koyu bir gri
olacak. Yani baskıyı çiçekteki tonlara göre yaptığımız zaman arka plan
muhtemelen homojen çıkmayacak…nitekim öyle de oldu J Oysa ben simsiyah bir fon
istiyordum.
Fiber tabanlı Ilford MGIV kart kullanarak önce 3 numara
kontrast filtresiyle hızlıca üç tane test şeridi bastım. Şeritleri mikrodalgada kuruttuktan sonra 14s’lik pozda
karar kıldım.
Yukarıdan aşağı doğru 10, 14 ve 20 saniye |
Burada göstermediğim bir başka test şeridiyle de arka planı
komple siyah yapmak için gereken pozu 5 numara kontrast filtresiyle* ilave 14
saniye olarak belirledim.
Şimdi burada kritik soru şu: çiçeği korurken arka planı
nasıl siyaha taşıyacağım? Bunu iz bırakmadan nasıl yapacağım?? Karanlıkodada
daha deneyimsiz olanların karşılaştığı en büyük bela bu olsa gerek: maskeleme/yakma
işlemleri sırasında iz bırakılır. Mesela sadece çiçeğe göre şöyle bir maske
kessem,
bunu kullanarak çiçeği maskelesem ve arka fona ilave 14s’yi
öyle versem olur mu? İz bırakmadan yapabilen kesin vardır ama ben henüz
beceremiyorum J
Çok kolay değil gerçekten. Kaldı ki sadece yaprakları değil, aynı zamanda
çiçeğin sapını da doğal bir şekilde bırakmak gerektiğine dikkat çekerim.
Şimdi diyeceksiniz ki, o sol alttaki yaprağa sıfır
yerleştirilen maske kesin iz bırakır. Maskeleri ful 7 saniye öyle tutsaydım,
evet bırakırdı. Ama bu 7 saniyeyi ben 7 x 1 saniye olarak verdim. Ve her
saniyede de maskeyi rastgele bir şekilde ve çok az oynattım; yani yine problemi
daha küçük parçalara bölmek! Bu şekilde yapılınca herhangi bir iz kalmıyor.
Bu tür işlemler için benim taktiğim ilave müdahaleyi daha
küçük parçalara bölmek! Böylece her müdahalede yapılan insani “hatalar” daha az
belli oluyor. Bu fotografta ilave pozları üçe böldüm. Önce yukarıda gösterdiğim
nispeten hassas maskeyi karta çok yakın tutarak çiçeği ve yaprağı 7s
maskeledim.
Ardından daha kaba kesilmiş bir maskeyi daha yukarıdan tutarak
fotografın sağ kısmına ilave 7s,
Maskeler sabit tutulmuyor, hep ufak ufak salınıyor. Bir de bu iki pozun karenin üst kısmında üst üste binmesi problem değil çünkü zaten orası simsiyah olacak.
Son olarak da siyahları garantiye almak için büyükçe
yuvarlak bir delik açılmış bir karton parçasını kenarlar boyunca biraz
gezdirdim.
Sonuçta en tepedeki fotografı elde ettim.
Gelgelim işin ilginç tarafına. Lalenin yapraklarında sarı
bir ton istediğim için önce çok hafif bir sepia tonlama yaptım. Şimdi burası
önemli, çünkü neyi nasıl yaptığımıza bağlı olarak bambaşka sonuçlar elde
edilebiliyor. Başka bir postada da yazmıştım, burada tekrarlayayım. Sepia
tonerin farklı farklı çeşitleri var. Benim kullandığım Fotospeed markalı bir
set ve iki kimyasaldan ibaret: ağartma ve toner. Çok temel olarak, iyice
yıkanmış baskıyı önce ağartma banyosunda ağartıyoruz (icabında fotograf neredeyse
kaybolana dek), yine iyi bir bir ara yıkamadan sonra baskıyı toner banyosuna
aktardığımızda fotograf sepia tonları ile ortaya çıkıyor. Toner banyosunu nasıl
hazırlamış olduğumuza bağlı olarak bu sepia ton da açık sarıdan koyu
kahverengiye kadar değişebiliyor. Bu fotograf için toneri sarı tonlar
alabileceğim şekilde hazırlamıştım.
Sepia tonlamada asıl mesele bence ağartma banyosunda. Çünkü
ben ful sepiayı pek sevmiyorum, sadece açık tonlar hafif sararsın, siyahlar ise
olduğu gibi kalsın istiyorum. Ama kullanma kılavuzunda yazdığı gibi ağartma
banyosunu 1+3 olarak sulandırırsanız olanlar çok fena: banyo karta nerdeyse
değdiği anda bütün tonlar açılmaya başlıyor; yani kontrol imkanı, yeterli
gördüğüm ağartmadan sonra kartı çıkartma imkanı kesinlikle yok. Bu ağartma
işini kontrol altına almak için farklı farklı sulandırma oranları denedim ve
1+49’da karar kıldım! Bu kadar seyreltik banyoda baskıyı yaklaşık 1.5 dakika
tutunca hala etki pek belli olmuyor ama sonra toner banyosuna aktarınca (suyla
iyice yıkadıktan sonra) açık tonlar hafif bir sarıya dönüyor…tam istediğim sonuç
yani.
Baskıyı bu şekilde sepia tonlayıp yine güzelcene yıkadıktan
sonra geçen hafta bahsettiğim şekilde selenyumdan geçirdim. Sonuçta aşağıdaki
şekilde bir baskı ortaya çıktı:
Siyahlar o kadar derin ki, bizzat deneyerek görmeye
kesinlikle değer.
Tonlanmamış bir baskı ile tonlanmışı arasında belirgin bir
canlılık farkı var:
* arka fon için niye 3 değil de 5 numara kontrast filtresi kullandın diye
soran olabilir. Çok temel ve önemli bir nedeni var. Onu da başka bir yazıda
anlatayım. Bu yazı fazlasıyla uzadı zaten.