23 Şubat 2012 Perşembe

Vapur ve Süleymaniye - 2011



İstanbul’da yaşamanın bence en keyifli yanlarından biri vapur yolculuğudur. Güneşli bir sabah Kadıköy’den vapura binip tarihi yarımadayı, Salacak’ı, Kızkulesi’ni, boğazdaki balıkçı teknelerini seyrede seyrede ve bir yandan da denizin kokusunu içime çeke çeke yapılan bu yolculuk İstanbul’dan ayrıldığımda en çok özlediğim şeylerin başında gelir. Serde fotoğraf sevgisi de olunca illa ki vapurda parmak deklanşöre gidiyor, manzarayı veya martıların fotoğraflarını çekenlerin arasına ben de karışıyorum. Ama itiraf etmem gerekir ki yıllardan beridir bu yolculuklarda fotoğraf çekmeme rağmen “iyi bişeyler” nadiren çıkıyor. İstanbul’da vapuru ve vapur yolculuğunu müthiş fotoğraflamış yerli veya yabancı fotografçıları gördüğüm zaman ufak çaplı kıskançlık krizleri geçirdiğimi de itirafıma ekleyeyim J

Bu kare bugüne kadar çektiğim vapur fotograflarından farklı olduğu için hitap etti bana belki de. Teleobjektif hemen hemen hiç kullanmam, zoom da yoktur evde; çoğunlukla yanımda normal veya geniş açı sabit optikler vardır. Ama o gün nedense kafama esti, çantaya 35 mm SLR makinayla beraber bir de 105mm tele koydum. Bizim vapur Haliç’e girmeye başladığında karşı yönden gelen diğeri bir ara arkada Süleymaniye ile üst üste bindi, cami vapur direklerinin arasında kaldığı an deklanşöre bastım.

Meraklısı için bazı teknik detaylar:
Kodak Tmax400 filmi Ilford Perceptol’de yıkadım. Negatif iyi:


Ama kadraj tam oturmamış. Negatifin sağ tarafında biraz fazla boşluk olduğunu, bunun da odağı Süleymaniye’den ve vapurdan uzaklaştırdığını düşünüyorum.

Marjörde görüntü
Bunun için baskıda negatifin sağından fotoğrafı biraz kırpmaya karar verdim. Daha önce de yazmıştım, bunu mümkünse hiç yapmamaya çalışıyorum, fotoğrafı daha çekerken düzgün çekmeye çalışıyorum ama bazen olmuyor işte.

Burada değinmek istediğim bir başka mevzu var: fotoğrafın sunumu. Yani elinizde standart bir kart ebadı var, mesela 24x30cm. Fotograf bu kartta nasıl duracak, daha doğrusu neresinde duracak? Bunu hiç problem etmeyenler çoktur herhalde ama benim için garip bir dert olagelmiştir ve arada sırada değişik şeyler denerim. Kimi fotografçı karar kıldığı bir fotoğraf ebadını karta herhangi bir şekilde oturtur ve sonra her bir kenarını sadece fotoğraf kalacak şekilde kırpar, icabında bunu kartona falan yapıştırır veya paspartular. Bir başkası ise 40x50cm kartın ortasına fotoğrafı küçücük basar ve o şekilde bırakır, paspartusuz olarak o şekilde izleyiciye sunar. Bunların her biri geçerli sunuş yöntemleri.

Ben şahsen epeydir 24x30cm kartın etrafında genişçe bir boşluk bırakarak, bir nevi paspartu izlenimi vererek, basıyorum fotoğraflarımı. Mesela bunun gibi:

Yeni kurumuş baskı

Bir portfolyo kapsamında fotoğrafı bu tarzda sunmak bir itina ve profesyonellik izlenimi bırakabiliyor. Fakat portfolyo kalitesinde olmayan bir kutu dolusu fotoğrafı karıştırınca her birinde böyle iddialı geniş kenar boşluğu görmek gözümü yormaya başladı, gereksiz bulmaya başladım. Mesela aşağıdaki gibi bir alternatif niye olmasın ki? Daha iddiasız:

Son yıkamadan yeni çıkmış baskı

Baskının kenarları daha sonra kırpılabilir. Her iki versiyonun son hali yan yana:


Böyle gereksiz şeylere kafa yorma, fotoğrafın iyi olsun yeter mi diyorsunuz yoksa?






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder