Yenice Ormanları, 2012 |
Yenice ormanlarında, arboretum civarında, hanım ve 4
yaşındaki ufaklıkla beraber yürüyoruz. Patikanın sağındaki çukurluğun ötesinde
dik bir tepe yükseliyor. Nihayet güneşin ucu bu tepenin ardında göründü. Önce
bizi aydınlattı, ardından yavaş yavaş çukurluğa sızmaya, gece düşmüş çiği
ısıtmaya başladı. Ters ışıkta simsiyah görünen heybetli çamların arasından şimdi
buhar yükseliyor, iğne yaprakların uçlarındaki milyonlarca su damlası parıl
parıl parlıyor.
Bu da bizim veledin bu yürüyüşten bir karesi. Işığı iyi
kullanmış J
Meraklısı için teknik bir muhabbet:
Sehpayı kurarken bu fotograf olur mu endişesi var, çünkü parasoleye
rağmen güneş doğrudan objektife girecek ve iç yansımalardan dolayı negatif
kontrastı çok düşecek. Daha önce başıma geldiği için biliyorum. Makina sehpada,
kablolu deklanşör bir elde, diğer elimle mümkün olduğu kadar objektifi
gölgelemeye çalışıyorum. Ama bir tehlike var, güneşin bulunduğu açı nedeniyle elim
de fotografta çıkabilir. Makina SLR olsa direkt göreceğim ama bir Rolleiflex
TLR makine kullanıyorum, yani yakın mesafede benim gördüğümle negatifin gördüğü
tam örtüşmüyor. Nitekim negatifleri yıkadığımda korktuğum başıma geldi.
ID-11'de yıkanmış negatif |
Elimin ve ceketimin ucunun kareye girdiğini görünce fena
canım sıkıldı. Sağdan soldan kırpmayla bir yere kadar durum düzeldi ama hala
sağ üst köşede bir karaltı kalıyordu. Sonra aklıma bir fikir geldi. 20.yy’ın
başında, körüklü makinalarla çalışan ustaların fotograflarında, dikeyleri
korumak için objektif düzlemini yükseltmeleriyle beraber üst köşelerin
karardığı oluyordu, çünkü optik filmi (veya cam levhayı) tümüyle
kapsayamıyordu. Mesela benim nazarımda fotografın en büyüklerinden olan Eugene Atget’nin
şu muhteşem karesinde olduğu gibi:
Bundan esinlenerek fotografın sağ ve sol üst köşesini baskı
sırasında karartmaya karar verdim. Ah bir de böyle yaparak bir Atget olunabilseJ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder