İstanbul’da yaşamanın bence en keyifli yanlarından biri
vapur yolculuğudur. Güneşli bir sabah Kadıköy’den vapura binip tarihi
yarımadayı, Salacak’ı, Kızkulesi’ni, boğazdaki balıkçı teknelerini seyrede
seyrede ve bir yandan da denizin kokusunu içime çeke çeke yapılan bu yolculuk
İstanbul’dan ayrıldığımda en çok özlediğim şeylerin başında gelir. Serde
fotoğraf sevgisi de olunca illa ki vapurda parmak deklanşöre gidiyor, manzarayı
veya martıların fotoğraflarını çekenlerin arasına ben de karışıyorum. Ama itiraf
etmem gerekir ki yıllardan beridir bu yolculuklarda fotoğraf çekmeme rağmen
“iyi bişeyler” nadiren çıkıyor. İstanbul’da vapuru ve vapur yolculuğunu müthiş
fotoğraflamış yerli veya yabancı fotografçıları gördüğüm zaman ufak çaplı
kıskançlık krizleri geçirdiğimi de itirafıma ekleyeyim J
Bu kare bugüne kadar çektiğim vapur fotograflarından farklı
olduğu için hitap etti bana belki de. Teleobjektif hemen hemen hiç kullanmam,
zoom da yoktur evde; çoğunlukla yanımda normal veya geniş açı sabit optikler
vardır. Ama o gün nedense kafama esti, çantaya 35 mm SLR makinayla beraber bir
de 105mm tele koydum. Bizim vapur Haliç’e girmeye başladığında karşı yönden
gelen diğeri bir ara arkada Süleymaniye ile üst üste bindi, cami vapur
direklerinin arasında kaldığı an deklanşöre bastım.
Meraklısı için bazı teknik detaylar:
Kodak Tmax400 filmi Ilford Perceptol’de yıkadım. Negatif
iyi:
Ama kadraj tam oturmamış. Negatifin sağ tarafında biraz
fazla boşluk olduğunu, bunun da odağı Süleymaniye’den ve vapurdan
uzaklaştırdığını düşünüyorum.
Marjörde görüntü |
Bunun için baskıda negatifin sağından fotoğrafı biraz
kırpmaya karar verdim. Daha önce de yazmıştım, bunu mümkünse hiç yapmamaya
çalışıyorum, fotoğrafı daha çekerken düzgün çekmeye çalışıyorum ama bazen
olmuyor işte.
Burada değinmek istediğim bir başka mevzu var: fotoğrafın
sunumu. Yani elinizde standart bir kart ebadı var, mesela 24x30cm. Fotograf bu
kartta nasıl duracak, daha doğrusu neresinde duracak? Bunu hiç problem
etmeyenler çoktur herhalde ama benim için garip bir dert olagelmiştir ve arada
sırada değişik şeyler denerim. Kimi fotografçı karar kıldığı bir fotoğraf
ebadını karta herhangi bir şekilde oturtur ve sonra her bir kenarını sadece
fotoğraf kalacak şekilde kırpar, icabında bunu kartona falan yapıştırır veya
paspartular. Bir başkası ise 40x50cm kartın ortasına fotoğrafı küçücük basar ve
o şekilde bırakır, paspartusuz olarak o şekilde izleyiciye sunar. Bunların her
biri geçerli sunuş yöntemleri.
Ben şahsen epeydir 24x30cm kartın etrafında genişçe bir
boşluk bırakarak, bir nevi paspartu izlenimi vererek, basıyorum fotoğraflarımı.
Mesela bunun gibi:
Yeni kurumuş baskı |
Bir portfolyo kapsamında fotoğrafı bu tarzda sunmak bir
itina ve profesyonellik izlenimi bırakabiliyor. Fakat portfolyo kalitesinde
olmayan bir kutu dolusu fotoğrafı karıştırınca her birinde böyle iddialı geniş
kenar boşluğu görmek gözümü yormaya başladı, gereksiz bulmaya başladım. Mesela
aşağıdaki gibi bir alternatif niye olmasın ki? Daha iddiasız:
Son yıkamadan yeni çıkmış baskı |
Baskının kenarları daha sonra kırpılabilir. Her iki
versiyonun son hali yan yana:
Böyle gereksiz şeylere kafa yorma, fotoğrafın iyi olsun
yeter mi diyorsunuz yoksa?