26 Ocak 2012 Perşembe

Phnom Penh'de Alacakaranlık

Phnom Penh - Kamboçya - 2006

Tripodun faydasına inanan ve özellikle seyahatlerde yanından eksik etmeyen insanlardanım. Tripodun en büyük dezavantajı…varlığı! Karınız, sevgiliniz yoksa mecburen siz taşımak zorunda kalıyorsunuz (karımın adı zamanında Miss Manfrotto’ya çıkmıştı); hele kurması da birazcık zahmetliyse o tripod bir noktadan sonra pek açılmaz. Kaldı ki insan fotoğrafı çekiyorsanız, insanların arasındaysanız, sürekli hareket halindeyseniz, tabir-i caizse insanın etrafında fotoğraf çeke çeke dans ediyorsanız tripodun açılmaması bence daha doğru olur çünkü akışı kaybetmek istemezsiniz. Ama öyle fotoğraflar vardır ki tripodsuz çekilemez. Bu, işte öyle bir fotoğraf. Phnom Penh’de bütün gün yürümekten, fotoğraf çekmekten yorulmuşuz, kaldığımız otele dönüyoruz. Bir an arkama bakınca, akan motorlu trafiğiyle, yol kenarında bekleşenleriyle, arkadaki bina kütlesiyle, havadaki telleriyle zihnimde fotoğraf canlandı. Tripodu açtım ve yaklaşık bir saniyelik poz süreleriyle birkaç kare çektim.

İnsanın kendisi için en uygun tripodu dikkatlice seçmesi çok önemli. Yoksa dediğim gibi ya evde kalıyor ya da seyahati işkenceye çeviriyor. Biz ailecek seyahatlerde ha babam yürüyenler familyasındanız. O yüzden yanımızda sadece en elzem şeyleri taşırız. Benim için bunların hepsi basit ve gösterişsiz bir sırt çantasında taşınabilmeli. Bu sırt çantasının içine su vb temel malzemeler, fotoğraf makinası ve 2 objektif haricinde bir de tripod sığdırmak için en uygun modeli çok araştırmıştım. 7 yıl kadar önce Gitzo’nun Traveller modelini böyle buldum. Özel bir katlama mekanizması sayesinde standart bir sırt çantasına sığıyor, çabucak açılabiliyor, yeterli bir yüksekliğe kadar çıkabiliyor ve çok ağır değil. Bir 35mm rangefinder tipi makinayı veya 6x6 TLR makinayı rahatlıkla taşıyabiliyor. Pahalı olmasına pahalıydı ama 7 yıldır mükemmel hizmet verdi ve bence her kuruşunu hak etti.

Meraklısı için bazı teknik detaylar:
Ilford Delta100 film. ID-11 film banyosu (1+1 sulandırılmış). 35mm rangefinder makinada 35mm sabit odak objektif.
Baskı hakkında bu sefer fazla bir şey yazmaya gerek yok. Sadece gökyüzüne biraz ek poz vermek dışında başka bir müdahaleye gerek duymadım. Ana pozu ve kontrastı test şeritleriyle dikkatlice tespit etmemle beraber  işin çoğu bitmişti.
Baskıyı piyasada bulunabilecek en iyi fiber kart olduğunu düşündüğüm Ilford MGIV Warmtone'a yaptım. Kart banyosu olarak da soğuk tonlar veren Tetenal Eukobrom kullandım. Sıcak tonlu kart + soğuk ton veren  kart banyosu kombinasyonunu çok sevdiğimi ekleyeyim.




19 Ocak 2012 Perşembe

Bodybuilding



2011 Türkiye Vücut Geliştirme Şampiyonası’ndan bir hafta önce, artık son idmanlardan birinin sonunda çekilmiş son karelerden biri. Mehmet Hınç’ın aylar süren, yoğun idman ve diyetten ibaret hazırlıkları sırasında birkaç fotoğraf seansı yapmaya karar verdik. Bu fotoğrafta artık günlük karbonhidrat tüketimi, hadi pirinç diyelim, günde dört kaşığa düşmüş, hatlar iyice ortaya çıkmaya başlamış.

Meraklısı için bazı teknik detaylar:
6x6 orta format SLR makina. Tripod. Ilford Delta3200 film. Işığın az olduğunu daha önceki çekimlerden bildiğim için orta format olarak da üretilen bu hızlı filmi tercih ettim. Hızlı diyorum gerçi ama, ISO3200 sadece kağıt üstünde yazılı. Normalde bu filmin hızı ISO1000-1200 civarında. ISO3200’de çekim yaparsanız gölge detayları bomboş çıkacaktır. Film banyosu olarak 1+4 sulandırılmış Ilford DDX kullandım ve ISO3200 için önerilen süre kadar yıkadım. Delta3200’e alternatif olarak Ilford HP5’i bir stop zorlamak da düşünülebilir.

Burada görülen, fiber tabanlı 24x30cm Ilford MGIV warmtone karta yaptığım baskı. 30x40cm karta da baskı yapmıştım ve fotoğraf o büyüklükte belki de daha iyi görünüyordu. Orta format Ilford Delta3200 bu büyük baskıda dahi son derece keskin, çok az grenli sonuçlar veriyor.

Gelelim baskı konusuna. Önce iki önemli konuyu belirtmekte fayda var:
Bir fotoğrafın ne tür zahmetlerle üretildiği aslında kimsenin umurunda değil. Neticeye bakılır, fotoğraf iyi mi kötü mü? Bu blog’da baskı için harcanmış emeği yazıyorsam bunu nedeni fotoğrafın zihinlerdeki değerini arttırma kaygısı vs değil, sadece bu konudaki tecrübelerimi, yöntemlerimi paylaşma isteğidir.
*  İlk hedef, kontrastı ve tonları “doğru”, müdahalesiz, düz bir baskı elde etmek olmalı. Eğer baskı bu haliyle ayakta durabiliyorsa, göze doğru görünüyorsa öyle kalsın. Sırf iş olsun diye baskının orasına burasına müdahale etmenin anlamı yok. David Vestal’in deyişiyle, “düz baskıya bir şans tanı”. Ancak düz baskıda bir eksiklik/yanlışlık hissi varsa veya zihnimizdeki göz çok daha iyi bir baskı hayal edebiliyorsa, o zaman karanlıkodanın bilumum imkanlarından faydalanmak lazım.

      Bu fotoğraf zor bir baskıydı; rahat 2-3 saatimi almıştır. Basit bir baskı 5-10 dakikada yapılabiliyorken, bazısı çok daha uzun sürebiliyor. Efsanevi Eugene Smith’in 5 gün 5 gece bir fotoğraf baskısı için uğraştığı söylenir. Ben o kadar dayanıklı değilim. Birkaç saatte pilim tükenir.

Sadede gelelim…uzun denemelerden, bir sürü test şeridinden sonra fotoğrafı aşağıdaki şekilde bastım:

 4.5 numara kontrast filtresiyle karta 20s'lik bir ana poz verdim. Yüksek kontrast filtrelerinde doğru poz son derece önemli. %5 az veya fazla poz hemen fark edilir. Burada kontrast filtre değeri tabii ki vücutta iyi tonlar elde etmeye yönelik. Ardından vücudu ortaya çıkartmak için etrafın ve arka planın karartılması iyi olur diye düşündüm. Ancak tek adımlık basit yöntemler bir türlü istediğim sonucu vermiyordu, genellikle izler kalıyordu. Böyle bir problemle karşılaşıldığında bence en uygun yöntem ek pozları parçalara bölmek ve her parçada işi biraz farklı yapmak. Burada başka bir incelik daha kullandım, ek pozları düşük kontrastta, 1.5 numara kontrast filtresiyle verdim. Neticede kırmızı ve mor çizgilerin dışına %50, sarı çizginin dışına %100 ek poz verdim. Kırmızı hat için kol çizgisini takip eden ve karta nispeten yakın tuttuğum uygun kesilmiş bir karton kullandım. Sol üst ve sağ alt köşe böylece toplamda 30s almış oldu. Buna ek olarak yeşil çizgilerin dışına 30s, yani %100 daha ek poz verdim. Bu sefer daha yukarıda tutulmuş bükülü bir karton parçası kullandım (yani geçişler biraz daha yumuşak).


Son olarak, mavi taralı alanı daha da koyulaştırmak için bu bölgede ortasına yuvarlak bir delik açılmış bir karton gezdirdim; acele etmeden, yavaş hareketlerle. Kartonu her bölgede dört kere yukarı aşağı gezdirmem yaklaşık 2 dakikamı aldı..


  
Bu tür uzun ilave pozlar için ben şahsen bir metronomun daha kullanışlı olduğunu düşünüyorum. Bip’leri sayıyorsunuz yani. Ama dikkat edin, müziğin sesini çok açarsanız bip’leri şaşırmaya başlayabilirsiniz. Karanlıkodanın aynı zamanda mükemmel bir konser salonu olduğunu belirtmeme bilmem gerek var mı J

12 Ocak 2012 Perşembe

Savaş karşıtı gösteri - Londra - 2003

Savaş karşıtı gösteri, Londra, 2003
2003 yılında, Irak işgali öncesinde Londra, tarihinin en büyük sokak gösterisine sahne oldu. Toplumun her kesiminden bir milyon insan savaşa karşı yürüdü (http://en.wikipedia.org/wiki/February_15,_2003_anti-war_protest#London). Gösteride saatlerce fotoğraf çektim. Bu gençlerin coşkusu, bir şeyleri harekete geçirebilme ümitleri ile sonra yaşanan uzun savaş ve yıkım arasında ne kadar da büyük bir tezat var.

Bazı teknik detaylar:
35mm SLR makinada 28mm optik. Ilford Delta400 film. Kodak XTOL film banyosu.


Baskıya geçmeden önce negatifi dikkatlice incelemekte fayda var. Kontrast nasıl? Gölgelerde detay var mı? Çok yoğun yerler var mı? Tabii bu sorulara ancak biraz tecrübeyle makul cevaplar verilebiliyor. Bence en doğru başlangıç karta müdahalesiz, düz bir baskı yapmak; sonra da bu baskıyı negatifle karşılaştırmak. Müdahalesiz baskıdan ne anlıyorum? Adı üstünde, tek bir poz ve kontrast ayarı ile yapılan baskı. Ama o tek pozun ve kontrastın bile kişiden kişiye farklılık gösteren, hatta aynı kişinin zaman içinde evrilen fotoğraf anlayışına bağlı olarak değişebilen parametreler olduğunu unutmayalım (aklıma Bill Brandt’ın erken ve geç dönem fotoğrafları geliyor). Örnekler üstünden yazmak daha kolay olduğu için bu negatifi ele alalım. Ben bu negatif ile müdahalesiz bir baskı için sağdaki gencin yüzünü ve hemen çevresindeki bölgeyi baz alıyorum. Bu bölgede hoşuma giden bir kontrast ve ton yoğunluğu elde edene kadar test şeritleriyle denemeler yapıyorum. Ardından, bulduğum bu poz süresi ve kontrast ile bütün karenin bir baskısını yapıyorum. Sonuçta bazı yerlerin fazla koyu, bazı yerlerin ise fazla açık, hatta kartın kendi beyazından ayırt edilemeyecek kadar açık olduğunu görüyorum ve bu “kusurları” giderecek şekilde müdahaleler yapıyorum.

Bu fotoğrafı aşağıdaki plana göre bastım:


Yukarıda bahsettiğim gibi, sağdaki gencin yüz çevresinde hoşuma giden tonları ve kontrastı bana 3 numara filtre ve 17s’lik bir poz verdi. Kırmızı ve sarı çizgilerin üstüne +6s, yeşil çizginin sağına +4s ek poz verdim. Mavi taralı alanı ise ~3s boyunca maskeledim (bknz: 6 Ocak 2012 tarihli postanın son fotoğrafı). Buradaki amacım, soldaki gencin ceketindeki detayları biraz daha görünür kılmak ve gövdesini öne çıkartmaktı.

Bu fotoğrafı 9 yıl önce basmışım. Bugün tekrar bassam gökyüzüne biraz daha ton vermeye çalışırdım. Elim pek bir korkakmış o zamanlar.


Baskı için 20x25cm boyutlarındaki Agfa MultiContrast Classic (MCC 111) kartını kullanmıştım. Agfa MCC, benim bugüne kadar en sevdiğim kart oldu. Harikulade ton değerleri vardı. Özellikle siyahına doyum olmazdı. Ne yazık ki Agfa’nın 2005-2006 gibi tarihe karışmasıyla bu güzelim kart artık yok. Çok değerli kareleri basmak için kenarda sakladığım bir 100’lük kutum vardı. O kutudaki son kartı da geçen yaz kullandım…

Neyse ki bazı kartlar üretimden kalkarken yerine yenileri gelebiliyor. Mesela daha birkaç ay önce  “Ilford Multigrade Art 300” piyasaya sürüldü. Henüz ülkemiz sınırları içinde göremedim. Umarım Sirkeci camiası yakın zamanda bu kartı ithal etmeye başlar, zira web’den okuduğum değerlendirmeler insanın ağzını sulandırıyor!

6 Ocak 2012 Cuma

Kaçkarlar - Kavron Gölleri

Kaçkarlar - Ağustos 2008

Güzelim Kaçkar dağlarının Kavron gölleri bölgesi. Göl kenarında çadırda geçen birkaç günün tek tatsız yanı aman vermeyen sivrisinekler. Kimine fazla iddialı gelebilecek bir Zen cümle okumuştum geçenlerde: “Sen fotoğrafı çekmeyeceksin, o seni çekecek”. Bir konuya yeterince zaman ayırmak, onun değişik hallerini gözlemlemek, onu tanımak istemek…bunları yapınca zaten bir süre sonra “işte şimdi” diyor insan ve fotoğraf kendiliğinden geliyor. İyi müzikte de öyle değil midir? Ona zaman ayırınca yavaş yavaş tadına varmaya başlıyoruz. Kaçkar’ların bu bölgesinde kaldığımız birkaç gün boyunca çok fotoğraf çektim ama ancak son akşam hem kafamda hem de vizörde her şey yerli yerine oturdu ve bence o coğrafyayı – dağıyla, uçurumuyla, gölüyle, bulutuyla, ışığıyla, gölgesiyle – anlatan bir kare ”kendini bana çektirdi” J

Bazı teknik detaylar:
6x4.5 orta format rangefinder makina. Kodak Tmax400 film. Banyo Ilford Perceptol. Negatif oldukça yumuşak kontrastta ama her yerinde yeterince detay var.

6x4.5 negatif

Baskı gayet kolay oldu. Sol alt köşeden sağ üst köşeye kadar uzanan birkaç test şeridi her bölgenin poz ihtiyacı hakkında fikir verdi. Neticede, baskıyı aşağıdaki plana göre yaptım.

Baskı Planı
24x30cm ebadında ve artık üretilmeyen Forte Polyarmtone karta 4.5 numara kontrast filtresiyle 25s’lik bir ana poz verdim. Bu pozun yarısı boyunca mavi taralı alanda basit bir maske (daha altta detaylar var) gezdirerek buradaki gölgenin bir nebze daha açık olmasını sağladım. Ardından göğe ve karenin sağına biraz daha ton vermek için ellerimle kırmızı çizgilerin üstüne ve sağına %20, yani 5’er saniye ek poz verdim. Baskıda asıl kritik olan şey ana poz ve kontrast. Bunlar öyle olmalı ki bulutlarda yumuşacık bir doku olsun, dağlarda akşam ışığının yumuşaklığı hissedilsin. Tabii bunlar hep yorum işi. Başkası bu negatif ile bambaşka bir havası olan bir fotoğraf çıkartabilir.
Kart banyosu için Tetenal Eukobrom kullandım. Polywarmtone gibi sıcak tonlar veren bir kartı Eukobrom gibi bir soğuk ton banyosunda geliştirmek çok sevdiğim bir ton paleti sağlıyor.


Bir bölgeyi maskelemenin değişik yöntemleri var. Parmaklar veya eller kullanılabilir, uygun büyüklükte bir karton kesilebilir. Artık o fotograf için hangi yöntem daha başarılı sonuç verecekse onu kullanmakta fayda var. Bu fotograf için bir telin ucunda her kırtasiyede bulunabilecek ve kolayca şekil verilebilen Blu-Tac kullandım. İstenen büyüklükte Blu-Tac kullanmak mümkün ama bir noktadan sonra artan ağırlığı tel taşıyamaz oluyor. Bu durumda uygun şekilde kesilmiş bir karton parçası (yani çöp olmuş fotograf kartı !) kullanmak daha kolay. Aşağıdaki fotografta gördüğünüz maskeyi ana pozun yarısı boyunca mavi taralı alanda gezdirdim...heyecan yapmadan, sakince, dengeli bir şekilde! 


Maskelemenin ana pozun yarısı boyunca olduğunu nasıl belirledim? Yeni başlayanlar için tek yol var: deneme-yanılma. Artan tecrübeyle beraber bu iş sezgiye, çoğu zaman da ilk denemede doğru sonuç veren sezgiye dönüşüyor.



1 Ocak 2012 Pazar

Nimet Abla - Eminönü - Aralık 2011

Nimet Abla - Eminönü, İstanbul - Aralık 2011

Milyonların umudu Milli Piyango. Bu blog’a ve 2012’ye umudun bir fotografıyla başlamak istedim. Kare, 2011’in son günlerinde, Eminönü’deki bitmez tükenmez Nimet Abla milli piyango kuyruğunu gösteriyor. Basından okuduğum kadarıyla bu yıl 4 özel güvenlik görevlisi kuyrukta disiplini korumuş, kaynakları engellemiş, çıkan kavgaları yatıştırmaya çalışmış. Bu fotoğraf için gerekli odak noktasını tabii ki yaşlı kadının başını geriye çevirişi sağlıyor. 

Bazı teknik detaylar:
Kodak Tmax400 filmi Ilford Perceptol’da yıkadım. Işığın en zayıf olduğu sağ alt köşede hala basılabilir detay bulmak mümkün. 35mm SLR’da 28mm geniş açı optik ile Nimet Abla afişi de kareye dahil edilebildi.
Negatif
Sağı solu yüksek binalarla çevrili dar sokaklarda - bu fotografta olduğu gibi - yukarılara doğru gittikçe ışık haliyle artar. O yüzden negatifin üst kısımlarına doğru gidildikçe negatifteki yoğunluk artıyor. Nitekim, sağ alt köşede iyi bir siyah ve güzel bir ton ayrışması elde etmeye yönelik düz bir baskı yapıldığı zaman üst kısımlar fazla açık, sağ üst köşedeki gökyüzü ise tümüyle detaysız çıkıyor. Özellikle gökyüzünde yeterince ton elde etmeye yönelik birkaç deneme yanılma test baskısından sonra aşağıdaki baskı planında karar kıldım.
Baskı planı
24x30cm ebatındaki Ilford MGIV fiber tabanlı karta 3 numara kontrast filtresiyle 14 saniyelik bir ana poz verdim. Ana poz ve kontrast için temel kriter yaşlı kadının olduğu bölgede hem yeterince ton ayrışması hem de yeterince detay olmasıydı. Birkaç test şeritiyle bu kolayca belirlenebiliyor. Ardından elimi maske olarak kullanarak ve elime uygun şekil vererek kırmızı çizginin üstüne +6s, yeşil çizginin üstüne +8s, mavi çizginin üstüne ise +12s ek pozlar verdim. Yani ana poz 14s iken, afişteki büyük “40” rakamının olduğu bölge toplam 40s pozlanmıştı (ne tesadüf, bunu şimdi fark ettim. Nimet Abla’nın bana bir işareti olmasın?!). Sağ üst köşedeki gökyüzüne +80s ek poz vermek içinse “L” şeklinde bir karton kullandım. Burada nispeten hassas çalışmak gerekti. Kartonu yatay düzlemde değil de, yukarı aşağı hareket ettirerek iz bırakmayacak şekilde gökyüzüne ton verdim. Son olarak, sol alt köşeye 4s'lik bir ek poz verdim ki göz ordan kaçmasın.

Baskının sabitleme banyosundan çıkışı: