30 Ağustos 2012 Perşembe

Bir Havana Portresi

Havana, Küba, 2005
Küba’ya gitmeye niyeti olanlara küçük bir tavsiye: çat pat da olsa birazcık İspanyolca öğrenin. “Ğakı güsel, keebap çok güsel” diyebilen bir yabancıya kanımızın daha çabuk kaynaması gibi, Küba’nın zaten doğal olarak sıcak, sevecen insanlarıyla ilişkiyi ve muhabbeti hemen bir adım ileri götürecektir bu. Benim bildiğim kelimeler iki elin parmağını geçmiyordu; buna rağmen, belki de bu yüzden, uzun ve biraz da sürreal sohbetlerim oldu J

Meraklısı için bazı teknik detaylar:
Leica M6 makina. 35mm optik. Kodak Tri-X film. D76 film banyosu (1+1 sulandırılmış).

Fiber kartların çoğu ne yazık ki düz kurumuyor. Akşam ıslak halde kurumaya bıraktığımız kartı sabah kalktığımızda böyle buluyoruz.

Bunları adam gibi düzlemek için değişik yöntemler var, hatta kimisinde pahalı ve zor bulunan aletler bile kullanılıyor. Ben çok basit ve zaman haricinde hiçbir masrafı olmayan bir yöntemi anlatayım. İlk önce eciş bücüş kurumuş baskıyı en az bir gün bir ağırlığın altına koyuyorum. Büyük ve ağır kitaplar bunun için biçilmiş kaftan. Ertesi gün zaten bir miktar düzleşmiş baskıyı temiz bir yüzeye, fotograf tarafı aşağı bakacak şekilde koyuyorum. Büyükçe bir tülbent parçasını muslukta ıslıyorum, suyunu sıkıyorum ve baskının üstüne dikkatlice yerleştiriyorum. Baskının fotograf tarafının tülbente temas etmemesi ve nemlenmemesi için çok dikkat ediyorum  (yoksa sonra fotografın aşağıda bahsettiğim karton yüzeyine yapışma riski var).


Yaklaşık beş dakika hiç dokunmadan beklemek yeterli. Baskının arkası nemi emecek ve kart iyice yumuşayacak. Zaten kartın arkasının biraz bombe yapmasından bu anlaşılacak. Daha sonra tülbenti kaldırıp kartı yanlardan tutarak ve yine fotograf tarafına değmemeye dikkat ederek kartı hızlıca temiz ve sert bir kartonun üstüne koyuyorum. Paspartularda kullanılan kartonlar bu iş için ideal. Baskının üstünü de benzer bir kartonla kapattıktan sonra hepsinin üstüne ağır kitapları yığıyorum. En az bir gün baskıyı bu şekilde ağırlığın altında bırakırsanız gayet düz duran ve uzun vadede düz kalan baskılarınız olacak.

30x40cm boyutlarındaki Ilford Multigrade karta baskı


22 Ağustos 2012 Çarşamba

St. Ives - İngiltere


Fotograf kente dair hiç bir yapı göstermiyor ama bastığım nokta itibariyle burası St. Ives J

İngiltere’nin güneybatı ucundaki bu küçük ve şirin kasaba Atlantik’ten gelip Britanya’ya ulaşan hava kütlelerinin ilk durağı ve o yüzden ışığının güzelliğiyle meşhur. O kadar ki, Whistler gibi, Barbara Hepworth gibi birçok meşhur sanatçıyı kendine çekmiş ve onlara ilham kaynağı olmuş, evsahipliği yapmış. Hatta Londra’daki Tate Modern gelip buraya şube açmış.

Meraklısı için bazı teknik detaylar:

6x6 orta format SLR makine. 80mm optik. Ilford Delta400 filmi 1+1 sulandırılmış XTOL’de yıkadım.


Kağıt tabanlı Agfa Multicontrast’a (MCC 111) yaptığım baskıyı selenyum ile tonladım. Selenyum, kullanma şekline bağlı olarak değişik etkiler gösterebilir. Patlıcan moruna kayan renk değişimleri için de kullanabilirsiniz, hiçbir renk değişimi olmadan, sadece baskının ömrünü arttırıcı arşivsel özellikleri için de. Çoğunlukla siyahlardaki doygunluğu birazcık arttırmak için kullanılıyor.

Film/kart banyosu gibi temel kimyasalları makul güvenlik önlemleri ile kullandığımız zaman bir problem yaşanması ihtimali çok düşük. Deri ile temastan kaçınmak için kart banyosunda maşa, film banyosunda ise plastik eldiven kullanmak yeterli. Öte yandan güvenlik algısı kişiden kişiye değişiyor: kovaya kolunu sokarak Dektol kart banyosu hazırlayan bir Japon fotografçıyı (Daido Moriyama) Youtube’da hayretle izlemiştim J

Ama selenyum toner biraz farklı. Oldukça toksik, hatta kanserojen ve deriden absorbe edilebiliyor. Yoğun da amonyak kokuyor. O yüzden mutlaka eldiven kullanmalı, çok iyi havalandırılan bir ortamda bulunmaya dikkat edilmeli. Ben ne olur ne olmaz diye çocuğum olduktan sonra selenyum toner kullanmaz oldum. Çok da aramıyorum aslında.



15 Ağustos 2012 Çarşamba

Şahabettin Pamuk - Pamuk Ticaret


Şahabettin Pamuk, 2009


















Sirkeci’de siyah beyaz malzemenin uzmanı iki yer var benim bildiğim. Biri Saatçioğulları, diğeri de Pamuk Ticaret. Şahabettin Pamuk, nam-ı diğer “Al Pacino”, çok uzun yıllardan beri hizmet veriyor. Burada bilumum film, kart, hazır kimyasal (ve hatta hammadeleri), agrandizör ve envai çeşit aksesuar bulmak mümkün. Hızlıca iki film alma niyetiyle girdiğinizde sohbetin derinleşmesi ve saatlerin su gibi akıp gitmesi tehlikesini dikkate almakta fayda var. Siyah beyaza gönülden bağlı olduğunu hissettiği adama karşı özel ilgi ve yardımı esirgemediğini de ekleyeyim. Biraz reklam gibi  mi oldu? Öyle bir niyetim yok aslında, ama olduysa da varsın olsun…

Bir uğrayışımda vitrinde gördüğüm Pentax 6x7 makinayı deneyeyim dedim. Şahabettin abi, sağolsun, bedavadan bir de Fuji Neopan film verdi, al makinaya tak çek dedi. Filmi taktık, makinayı sehpaya koyduk, bir dizi portreler çektik. Bu fotograf onlardan biri. Benim agrandizör en fazla 6x6cm’lik negatifler alıyor, o yüzden baskıda karenin sağından 1cm kırptım.

Fuji Neopan 400 film XTOL banyoda yıkadım
Pentax’ı satın aldım mı? Hayır! Orta format kullanan adamım ama bana muazzam büyük ve ağır geldi. 

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Siam Square - Bangkok

Siam Square, Bangkok, 2006

Bangkok’un sıcağına, nemine, trafiğine, havadaki yoğun baharat kokusuna(!) bir de binaların arasından ve üstten giden raylı sistem eklenince Siam meydanında insanı iyice ezen bir atmosfer oluşuyor. Yağmurlu bir akşam vakti üst geçitlerden birinde sehpayı kurup filmi biraz uzunca pozladım.

Meraklısı için bazı teknik detaylar:
Rangefinder tipi 35mm makine. 50mm optik. Ilford Delta 100 filmi 1+1 sulandırılmış ID-11’de yıkadım.


Aşağıdaki baskı planında gösterdiğim şekilde, 20s’lik ana poz sırasında yeşil boyalı ağaçları tel ucunda büyükçe bir parça blu-tac ile 4s maskeledim (6 Ocak 2012 tarihli Kaçkarlar fotografında bununla ilgili detay bulabilirsiniz). Kalan 16 saniyede ise aynı blu-tac parçasını sarı ile boyalı alanlarda gezdirdim, buralarda biraz detay çıkmasını sağladım. Mavi ile çevrili kısım fazla parlak olduğu için buraya delikli bir karton parçası ile 10s ek poz verip çevresi ile daha uyumlu hale getirdim. Son olarak gökyüzüne (kırmızı hatlar) kademeli olarak 20’şer saniyelik ek pozlar verdim.

Baskı planı

Baskıyı 24x30cm boyutlarındaki fiber tabanlı Ilford Multigrade IV karta Leica Focomat Ic agrandizör ile yaptım:



1 Ağustos 2012 Çarşamba

Taş Kahve - Cunda

Taş Kahve, Cunda, 2011

Bir Cunda fotografı daha. Aylardan Mayıs. Güneşli bir sabahın erken saatleri. İçeride kırlangıçlar uçuşuyor, tavandaki yuvalarda yavrular bağırışıyor; dünya güzel, hayat güzel, ortam güzel. Kahvemi bitirdikten sonra ayağı kalkıyorum…tık, tık, tık…benden önce kimbilir kaç fotografçının yüreğini hoplatmış bu mekanda sessizce bir rulo orta format film bitiriyorum.

Meraklısı için bazı teknik detaylar:

Bu tip fotografta teknik bir zorluk var. İçerisi ile dışarısı arasındaki ışık şiddeti o kadar farklı ki bu uçları karta aktarmak kolay değil. Mesela sadece iç mekana göre bir baskı yaparsak şöyle bir sonuç elde ederiz:


Problem belli: pencereler bembeyaz, sanki hiç dış dünya yok. Negatife baktığımda pencerelerin dışının aslında kaydedilmiş olduğunu görüyorum ama karta bu yansımamış. Bunun nedenini anlamak için ışık miktarının karttaki kararmayla ilişkisini gösteren eğriye bakmak yeterli.


Burada yatay eksen karta düşen ışık miktarını, dikey eksen ise kartın kararmasını gösteriyor (1,3,5 numaralar farklı kontrast filtrelerine göre eğrideki değişimler). Dikkat ederseniz, kart, kırmızı ok ile gösterilen noktadan daha fazla ışık miktarına tepki veriyor, o eşik değerine kadarki ışık miktarları ise kartta herhangi bir kararmaya yol açmıyor.

İşte Taş Kahve’nin pencereleri negatifte o kadar yoğun ki buralarda karta düşen ışık kararma eşiğini geçemiyor. Bu tip problemi çözmenin üç yolu var:

İlki, daha çekim aşamasında sorunu görüp filmi ona göre pozlayıp yıkamak. Yani bu makarayı daha az yıkasaydım pencere o kadar yoğun olmayacak ve karta kaydedilebilecekti.

İkincisi, baskı aşamasında çok düşük kontrastlı filtre kullanmak. Bu çözümü pek tutmuyorum, çünkü dış mekanı yakalayayım derken iç mekandaki lokal kontrast kaybediliyor.

Üçüncüsü ve bu fotografta kullandığım çözüm ise ingilizce literatürde “flashing” olarak adlandırılıyor. Mantık çok güzel: madem kart bir eşik noktasından sonra kararmaya başlıyor, o zaman kartı bir şekilde bu eşik noktasına getirebilirsem onun üstüne gelen en ufak poz bile kaydedilebilmeli.  Yapılan şu: negatifi çıkartarak kartı bir miktar ışıkla pozluyoruz…bu kadar basit.  Sırası önemli değil, negatifle kartı pozlamadan önce de, pozladıktan sonra da yapılabiliyor. Kontrast filtresi bile kullanmak zorunda değilsiniz. Ama bu flaşlama süresi ne olmalı, önce onu belirlemek lazım ve bunun için yine test şeridine başvuruyorum. Agrandizörün kafasını normal baskı yüksekliğinden bir miktar yükseltiyorum, negatifi çıkartıyorum, objektifin diyaframını en kısığa getiriyorum ve 1’er saniyelik aralıklarla kartı sağdan sola doğru pozluyorum. Neticede aşağıdaki gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.


Burada en soldaki dilim hiç ışık almamış; ondan sonra sağa doğru ışık miktarı 1’er saniye artıyor. Dikkatle bakarsanız 5. saniyeye kadar kartta herhangi bir ton yok, 5. saniyeden itibaren ise çok açık bir gri beliriyor. Dolayısıyla ben kartı negatifsiz olarak 4 saniye pozlarsam eşik değerine iyice yaklaştırmış oluyorum ve bunun üstüne gelecek en ufak poz dahi kaydedilecek.  Eğer test şeridinde hiç gri yoksa hala karta yeterince ışık düşürmüyoruz demektir ve diyaframı bir miktar açarak testi yinelemeli. Yok eğer test şeridinin ilk saniyesi bile gri ise o zaman en kısa zamanda bile karta fazla ışık düşüyor demektir; ışığı daha da azaltmamız gerekir (mesela neutral density filtre kullanılabilir, agrandizörün kafası en yükseğe çıkartılabilir).

En başta gösterdiğim fotografı işte bu flaşlama yöntemiyle bastım. Düz baskı ile flaşlayarak yapılan baskı arasındaki farkı belki şu karşılaştırmada daha rahat görebilirsiniz.

solda düz baskı, sağda flaşlama ile yapılan baskı
Pencere ve tüplerdeki detay ve ton farkına dikkat.

Unutmadan son bir not. Flaşlama kullanacaksanız baskının test şeritlerini de flaşlayarak yapmalısınız ve kararlarınızı bunlara göre vermelisiniz.

Şimdi ben gittim, “flashing”i flaşlama olarak çevirdim. Daha doğru veya güzel bir kelime bilen varsa öğrenmek isterim.

Fırından yeni çıkmış taze baskı: