|
Taş Kahve, Cunda, 2011 |
Bir Cunda fotografı daha. Aylardan Mayıs. Güneşli bir sabahın
erken saatleri. İçeride kırlangıçlar uçuşuyor, tavandaki yuvalarda yavrular
bağırışıyor; dünya güzel, hayat güzel, ortam güzel. Kahvemi bitirdikten sonra
ayağı kalkıyorum…tık, tık, tık…benden önce kimbilir kaç fotografçının yüreğini
hoplatmış bu mekanda sessizce bir rulo orta format film bitiriyorum.
Meraklısı için bazı teknik detaylar:
Bu tip fotografta teknik bir zorluk var. İçerisi ile
dışarısı arasındaki ışık şiddeti o kadar farklı ki bu uçları karta aktarmak
kolay değil. Mesela sadece iç mekana göre bir baskı yaparsak şöyle bir sonuç
elde ederiz:
Problem belli: pencereler bembeyaz, sanki hiç dış dünya yok.
Negatife baktığımda pencerelerin dışının aslında kaydedilmiş olduğunu
görüyorum ama karta bu yansımamış. Bunun nedenini anlamak için ışık miktarının
karttaki kararmayla ilişkisini gösteren eğriye bakmak yeterli.
Burada yatay eksen karta düşen ışık miktarını, dikey eksen
ise kartın kararmasını gösteriyor (1,3,5 numaralar farklı kontrast filtrelerine
göre eğrideki değişimler). Dikkat ederseniz, kart, kırmızı ok ile gösterilen
noktadan daha fazla ışık miktarına tepki veriyor, o eşik değerine kadarki ışık
miktarları ise kartta herhangi bir kararmaya yol açmıyor.
İşte Taş Kahve’nin pencereleri negatifte o kadar yoğun ki
buralarda karta düşen ışık kararma eşiğini geçemiyor. Bu tip problemi çözmenin
üç yolu var:
İlki, daha çekim aşamasında sorunu görüp filmi ona göre
pozlayıp yıkamak. Yani bu makarayı daha az yıkasaydım pencere o kadar yoğun
olmayacak ve karta kaydedilebilecekti.
İkincisi, baskı aşamasında çok düşük kontrastlı filtre
kullanmak. Bu çözümü pek tutmuyorum, çünkü dış mekanı yakalayayım derken iç
mekandaki lokal kontrast kaybediliyor.
Üçüncüsü ve bu fotografta kullandığım çözüm ise ingilizce
literatürde “flashing” olarak adlandırılıyor. Mantık çok güzel: madem kart bir
eşik noktasından sonra kararmaya başlıyor, o zaman kartı bir şekilde bu eşik
noktasına getirebilirsem onun üstüne gelen en ufak poz bile
kaydedilebilmeli. Yapılan şu: negatifi
çıkartarak kartı bir miktar ışıkla pozluyoruz…bu kadar basit. Sırası önemli değil, negatifle kartı
pozlamadan önce de, pozladıktan sonra da yapılabiliyor. Kontrast filtresi bile
kullanmak zorunda değilsiniz. Ama bu flaşlama süresi ne olmalı, önce onu
belirlemek lazım ve bunun için yine test şeridine başvuruyorum. Agrandizörün
kafasını normal baskı yüksekliğinden bir miktar yükseltiyorum, negatifi çıkartıyorum,
objektifin diyaframını en kısığa getiriyorum ve 1’er saniyelik aralıklarla
kartı sağdan sola doğru pozluyorum. Neticede aşağıdaki gibi bir sonuç ortaya
çıkıyor.
Burada en soldaki dilim hiç ışık almamış; ondan sonra sağa doğru
ışık miktarı 1’er saniye artıyor. Dikkatle bakarsanız 5. saniyeye kadar kartta
herhangi bir ton yok, 5. saniyeden itibaren ise çok açık bir gri beliriyor.
Dolayısıyla ben kartı negatifsiz olarak 4 saniye pozlarsam eşik değerine iyice
yaklaştırmış oluyorum ve bunun üstüne gelecek en ufak poz dahi kaydedilecek. Eğer test şeridinde hiç gri yoksa hala karta yeterince
ışık düşürmüyoruz demektir ve diyaframı bir miktar açarak testi yinelemeli. Yok
eğer test şeridinin ilk saniyesi bile gri ise o zaman en kısa zamanda bile karta
fazla ışık düşüyor demektir; ışığı daha da azaltmamız gerekir (mesela neutral
density filtre kullanılabilir, agrandizörün kafası en yükseğe çıkartılabilir).
En başta gösterdiğim fotografı işte bu flaşlama yöntemiyle
bastım. Düz baskı ile flaşlayarak yapılan baskı arasındaki farkı belki şu
karşılaştırmada daha rahat görebilirsiniz.
|
solda düz baskı, sağda flaşlama ile yapılan baskı |
Pencere ve tüplerdeki detay ve ton farkına dikkat.
Unutmadan son bir not. Flaşlama kullanacaksanız baskının test
şeritlerini de flaşlayarak yapmalısınız ve kararlarınızı bunlara göre
vermelisiniz.
Şimdi ben gittim, “flashing”i flaşlama olarak çevirdim. Daha
doğru veya güzel bir kelime bilen varsa öğrenmek isterim.
Fırından yeni çıkmış taze baskı: